Videoda Türkce altyazı mevcuttur.Altyazı bölümünü Türkce ayarlayıp izleyebilirsiniz !!!
Radyoaktivitenin Keşfi
Kuşaklar
boyunca başarılı bilimciler çıkaran Becquerel ailesinin, Paris’teki
Doğal Tarih Müzesi’ndeki fizik kürsüsüne oturan üçüncü ferdi Antoine
Henri Becquerel büyük bilimsel buluşlarını müzede çalışırken yaptı.
X-ışınlarının
yakın zamandaki keşfi Becquerel’i heyecanlandırmıştı. Zira o bu ışınlar
ile parlak ışığa tutulunca parlayan kimi maddeler arasında bir bağlantı
olması gerektiğini düşünüyordu. 1896’da bir deney yaptı. Büyükbabasının
siyah bir beze sarıp fotoğraf filmlerinin arasına koyduğu bazı uranyum
tuzlarını ışığa bıraktı. Bir süre sonra filmlerde kristal şekiller
gördü, ama aynı şey uranyumu ışığa maruz bırakmadığında da oluyordu.
Garip ışınlara şaşıran Becquerel bu ışınların bileşiklerden yayılıyor
olabileceğini fark etti. Öğrencilerinden birini bileşiklerin içeriğini
öğrenmekle görevlendirdi. Bu öğrencisi de Marie Curie’den başkası
değildi.
Kocası
Pierre ile birlikte çalışan Marie bu tuhaf ışınların muammasını çözmeye
koyuldu. Uranyumun çıktığı maden cevherinin bu ışınlar formunda büyük
miktarda enerji yaydığını, ama garip bir şekilde hiç kütle
kaybetmediğini keşfettiler. Ayrıca Curie’ler aynı enerjiyi toryum,
radyum ve polonyumun da yaydığını buldular. (Radyum elementi Pierre ve Marie Curie
tarafından bulundu, Marie Curie ayrıca vatanı Polonya’nın adını verdiği
polonyum elementini de bulmuştur. Curie’nin kızlık soyadı Sklodowska
idi.)
Becquerel ile Curie’ler bu yeni enerjiyi “radyoaktivite”
diye adlandırdılar ve 1903’te çalışmalarından ötürü fizik alanında
Nobel Ödülü’nü paylaştılar. Marie, Nobel Ödülü’nü alan ilk kadın oldu ve
bu ödülü iki ayrı bilim dalında iki kez aldı. Şimdiye kadar hiç kimse
iki ayrı dalda iki Nobel Ödülü almamıştır. Hem radyoaktivite birimine
–küri– hem de küriyum elementine onun adı verildi. Ne yazık ki Marie radyoaktif maddelere maruz kaldığı uzun saatlerin bedelini ödeyecekti.
Marie
Curie, 1934’te kemik iliğinin yeni kırmızı kan hücrelerini yeterince
üretememesinden kaynaklanan aplastik anemiden hayatını kaybetti.
Hastalığının nedeni aşırı radyasyondu. Curie’nin not defterleri o kadar
radyasyona maruz kalmıştı ki, bugün bile defterler kurşun kaplı
bölmelerde saklanıyorlar. Öte yandan Curie’nin hayatı boşa gitmedi,
radyoaktivitenin bulunmasındaki rolü bütünüyle yeni bir bilim dalının
gelişmesini sağladı.
Alfa ve Beta
İki
kimyager Ernest Rutherford ile Frederick Soddy “alfa” ve “beta”
adlarını verdikleri iki radyoaktif parçacık türünü 1899’da buldular.
Alfa parçacıkları güçlü iyonlaştırıcı radyasyon üretir, ama bir kağıt
parçasıyla durdurulabilir. Beta parçacıkları ise daha hafiftir ve zayıf
iyonlaştırıcı radyasyon üretir, ama metalde milimetrelerce yol alabilir.
Alfa ve beta parçacıklarının keşfi bir dönüm noktası olsa da, ikilinin
asıl büyük katkısı muhtemelen radyoaktif maddelerin “yarılanma
ömürleri”ni ortaya çıkarmalarıydı.
Radyoaktif
elementlerdeki kararsız atomlar ayrışıp sonunda başka bir elementin
kararlı atomlarına dönüşürler. Radyoaktif bir atomun “yarılanma ömrü”
ayrışmanın gerçekleştiği sabit oranı tarif eder: Baştaki “ana” atomun
yarısı kalırken, diğer yarının “yavru” elementin atomlarına dönüşmesi
için gereken zamanı verir. Rutherford bir numunede ana atomun yavru
atomlara oranının görece oranını ölçerek o numunenin ne kadar eski
olduğunu söyleyebileceğimizi buldu. Yaş genellikle milyarlarca yılı
bulduğundan, kararlı atomun konsantrasyonunu elementin baştaki
konsantrasyonuyla karşılaştırarak kayaların ve Dünya’nın yaşını
saptayabildi.
Radyokarbon Tarihleme Yöntemin Bulunuşu
Radyokarbon
tarihleme yöntemini Chicago Üniversitesi’nde W. F. Libby (1908- 1980)
yönetiminde çalışan bir grup bilim insanı 2. Dünyü Savaşı’nı izleyen
yıllarda bulmuştur. Yöntemle ilgili ilk yayın Arnold ve Libby
(1949) tarafından Science dergisinde “Age determinations by radiocarbon
content: Checks with samples of known age” başlığıyla yapılmıştır.
Libby ve arkadaşları, aynı zamanda yöntemlerini sınamak için, ilk
ölçümlerini yaşları başka yöntemlerle de belirlenmiş olan Mısır
medeniyeti buluntuları ile gerçekleştirmişlerdir. Elde ettikleri
radyokarbon yöntemi sonuçlarının, deneysel belirsizlik sınırları içinde,
diğer yöntemlerle bulunan sonuçlarla uyuştuğu görülmüştür. Kısa bir
süre içinde başka laboratuvarlar kurulmuş ve 1950’li yılların başlarında
8 olan laboratuvar sayısı 1950’li yılların sonunda 20 ye çıkmıştır.
Günümüzde yaklaşık 130 laboratuvarda radyokarbon yöntemiyle tarihlemeler
yapılmaktadır.
Libby
14C izotopunun arkeoloji, jeoloji, jeofizik ve diğer dallarda tarihleme
amaçlı kullanımı yöntemini bulduğu için 1960 yılı Nobel Kimya Ödülü’nü
almıştır. Kendisini ödüle aday gösteren bir bilim insanının deyişiyle radyokarbon yöntemi hemen herkesin ilgisini çeken ve birçok bilim dalındaki düşünceleri etkileyen bir buluştur ve böyle buluşlar çok nadirdir.
Yöntemin Temelleri
Doğada
yaygın olarak bulunan karbon elementinin radyoaktif izotopu 14C
atmosferin üst tabakalarında uzaydan gelen kozmik ışınların atmosferdeki
nitrojen gazıyla tepkimesi sonucunda oluşur. Oluşan 14C atomları
atmosferdeki oksijen elementiyle tepkimeye girer, karbon dioksit gazı
(CO2) haline gelir, atmosferdeki diğer gazlarla karışır ve hızla
atmosferin her tarafına dağılır.
Atmosferdeki
karbon dioksit gazının büyük bir kısmı karbonat çözeltisi halinde
okyanus, deniz ve göllere geçer. Buralarda yaşayan canlıların
vücutlarında yer alır. Zamanla okyanusların dibine iner ve çökelir.
Karbondioksit gazının bir kısmı bitkilerde gerçekleşen fotosentez
olayında yer alarak yeryüzündeki tüm canlıların vücutlarına geçer.
Böylece her canlı yaşadığı süre içinde çevresinden sürekli 14C alarak
belirli bir 14C yoğunluğuna ve radyoaktivitesine sahip olur. Zamanla bir
denge ortaya çıkar ve atmosferdeki ve canlılardaki 14C yoğunluğu
sabitlenir.
Canlılar
öldükten sonra vücutlarına yeni 14C girişi durur ve öldükleri esnada
vücutlarında bulunan 14C yoğunluğu ve radyoaktivitesi zamanla azalır.
Arkeolojik kazıda ele geçen karbon içeren bir buluntunun günümüzde
içerdiği 14C yoğunluğu ya da radyoaktivitesi ölçülerek kaç yıl önce
öldüğü bulunur.
Her
radyoaktif izotopun kendine özgü belirli bir yarılanma süresi vardır.
14C izotopunun yarılanma süresi 5730 yıldır. Arkeolojik kazı yerinde ele
geçen ve karbon içeren buluntunun öldüğü andaki 14C radyoaktivitesi Ao
olsun. Buluntu öldükten 5730 yıl (bir yarılanma süresi) sonra aktivite
Ao/2; 11460 yıl (iki yarılanma süresi) sonra aktivite Ao/4; 17190 yıl
(üç yarılanma süresi) sonra aktivite Ao/8 olur. Başka bir deyişle, bir
buluntudaki ilk aktivite her 5730 yıllık zaman aralığında aralığın
başladığı andaki değerinin yarısına düşerek azalır. Örneğin, günümüzden
28650 yıl (beş yarılanma süresi) önce ölen bir buluntunun günümüzde
sahip olduğu aktivite Ao/32, başka bir deyişle yaklaşık 0.03Ao bulunur.
Kalıntının
öldüğü andan günümüze geçen süreye yaş diyelim ve T ile gösterelim.
Kalıntının yaşını veren bağıntı T= 8267 ln(Ao/A) olur. Burada ln doğal
logaritmayı gösterir. Bağıntıdaki 8267 sayısı 14C izotopunun yarılanma
süresine bağlıdır ve bu sayıya 14C izotopunun ortalama ömrü denir.
Bağıntıda Ao buluntunun öldüğü zaman sahip olduğu 14C yoğunluğunu ya da
aktivitesini ve A buluntuda günümüzde (halen) var olan 14C yoğunluğunu
ya da aktivitesini gösterir. Görüldüğü gibi bir buluntunun yaşı Ao/A
orantısının doğal logaritması ile doğru orantılıdır. Bu orantı ne kadar
büyükse buluntunun yaşı da o kadar büyüktür.
Üstteki
açıklamadan ve yaş bağıntısından anlaşılacağı üzere, bir buluntudaki
14C radyoaktivitesinin ölçümüne bağlı tarihleme yapmak için buluntuda
günümüzde (halen) var olan 14C aktivitesinin ve buluntunun öldüğü zaman
sahip olduğu 14C aktivitesinin ölçülmesi gerekir. Gerekli donanıma sahip
bir laboratuvarda kazı yerinde ele geçen bir buluntudaki 14C aktivitesi
ölçülebilir ve bağıntıdaki A değeri elde edilir. Kalıntının öldüğü
zaman sahip olduğu 14C aktivitesinin (Ao) doğrudan ölçülmesi ise
olanaksızdır. Ancak altta açıklandığı gibi, bu aktivite dolaylı olarak
ölçülebilir.
Uzaydan
atmosferin üst tabakalarına gelen kozmik ışınların her yönden eşit
miktarda geldiği gözlenir. Bu nedenle 14C izotopunun oluşma hızı ile
canlılardaki yoğunluğunun eski zamanlardan günümüze aynı olması beklenir
ve böyle olduğu varsayılır. Bu varsayıma göre bir buluntunun öldüğü
zaman sahip olduğu 14C aktivitesi Ao günümüzdeki canlılardaki 14C
aktivitesine eşittir. Ao aktivitesine sahip maddelere modern denir. Her
laboratuvarın Ao aktivitesini bulmak için çevreden alacağı bir canlıdaki
14C aktivitesini ölçmesi gerekir.
Her
laboratuvar Ao aktivitesini kendi seçtiği bir canlı için ölçerse farklı
laboratuvarların bulduğu radyokarbon tarihleri karşılaştırılamaz. Bunu
önlemenin yolu ise laboratuvarların hepsinin aynı maddeyi kulanarak
kendi Ao değerini bulmasıdır. Tüm laboratuvarlar aynı maddeyi kullansın
diye ABD’deki Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü (NIST) özel
olarak 1955 yılı ürünü şeker pancarı kullanarak standart oksalik asit I
(C2H2O4) adı verilen bir madde hazırlamış ve bu madde tüm radyokarbon
laboratuvarlarına dağıtılmıştır. Her laboratuvar kendi koşullarında
standart oksalik asit I maddesindeki 14C aktivitesini ölçerek o
laboratuvar için yaş bağıntısında kullanılacak Ao değerini
belirlemiştir. Laboratuvar sayısındaki artış nedeniyle bir süre sonra
standart oksalik asit I maddesi tükenince aynı Enstitü 1997 yılı Fransız
ürünü pancar şırası kullanarak standart oksalik asit II maddesini
hazırlayarak laboratuvarlara dağıtmıştır. Tüm laboratuvarlar
radyokarbon yaşlarını ya doğrudan satandart oksalik aside ya da buna
dayandırılan kendi ikincil standart maddelerine göre vermekle
yükümlüdür.
Libby
14C izotopunun yarılanma ömrünü 5568 yıl ölçmüş ve yayınladığı
tarihleri bu değere göre hesaplamıştır. Sayaçların gelişmesiyle yapılan
daha duyarlı ölçümler sonucunda yarılanma ömrünün aslında 5730 yıl
olduğu bulunmuştur. Fakat yaş hesabında, Libby gibi yapılarak, halen
5568 yıl kullanılır, bu değere göre hesaplanan yaşa konvansiyonel
radyokarbon yaşı denir ve tüm laboratuvarlar bu yaşları yayınlar. Bunun
nedeni yayınlanan radyokarbon yaşlarının tümünün aynı yöntemle
hesaplanmasını sağlamaktır. Ancak böyle yapılırsa yayınlanan yaşlar
karşılaştırılabilir ve kendi içinde tutarlı bir kronoloji oluşturur.
Yarılanma ömrü değerlerinin oranı 5730/5568 = 1.03 bulunur. Bu nedenle
bir konvansiyonel radyokarbon yaşı 1.03 sayısıyla çarpılırsa, 5730 yıl
değerine göre radyokarbon yaşı bulunur.
Konvansiyonel radyokarbon yaşının hesabı için varsayımlar ve izlenecek kurallar şöyledir:
• Eski zamanlardan günümüze atmosferdeki ve canlılardaki 14C yoğunluğu sabit kalmıştır.
• 14C izotopunun yarılanma süresi 5568 yıl, ortalama ömrü 8033 yıldır.
•
Modern (madde) olarak standart oksalik asit I, standart oksalik asit II
ya da bunlarla bağlantılı ikincil bir standart kullanılmalıdır.
•
Tarihlenecek buluntuda 13C/12C orantısı ölçülerek izotop ayrışması için
düzeltme yapılmalıdır. (İzotop ayrışması daha sonra açıklanmaktadır.)
• 1950 yılı günümüz olarak alınmalı ve radyokarbon yaşı, yıl olarak, günümüzden önce (GÖ) olarak verilmelidir.