Faiz: Neden mi Sonuç mu?
Enflasyon ve Çeşitleri
Fiyatlar genel düzeyinin sürekli artış halinde olmasına
enflasyon diyoruz. İki önemli unsur var bu tanımda: Fiyatlar genel düzeyi ve
süreklilik. Demek ki tanıma göre ilk olarak birkaç mal veya hizmetin fiyatının
artması enflasyon olarak kabul edilmiyor. Enflasyondan söz edebilmek için mal
ve hizmetlerden oluşan bir sepetin fiyatının artması gerekiyor. İkinci olarak
da bu sepetin fiyatının sürekli artış içinde olması gerekiyor. Sepeti oluşturan
mal ve hizmetlerin fiyatı bir kez artmışsa buna enflasyon değil fiyat artışı
diyoruz.
Enflasyon niçin ortaya çıkar? Bu soruya verilen yanıtları
iki grupta toplamak mümkün: (1) Talep, arzdan fazlaysa enflasyon oluşur. Yani
mal ve hizmetlere yönelik tüketim talebi bu mal ve hizmetlerin üretilip
arzedilen miktarından fazlaysa o zaman enflasyon olur. Buna talep enflasyonu
diyoruz. (2) Üretimi gerçekleştirmek için kullanılan üretim faktörlerine
yapılan ödemelerin (emek, kira, faiz, kar payı) veya üretimde kullanılan
girdilere yapılan ödemelerin (örneğin enerji giderleri, hammadde giderleri vb)
miktarı artarsa bu artışlar fiyatlara yansır ve enflasyon oluşur. Buna da arz
enflasyonu ya da maliyet enflasyonu diyoruz.
Neden ve Sonuç İlişkisi
Eski bir tartışmadır: Yüksek enflasyon mu faizin
yükselmesine yol açar yoksa yüksek faiz mi enflasyonu yükseltir? İki tarafı da
savunanlar var. İktisatçı olmayanların çoğu yüksek faizin enflasyonu
yükselttiği görüşüne daha çok eğilim gösterirler.
Enflasyonla faiz arasındaki ilişkiyi tam olarak yerli yerine
oturtabilmek için her şeyden önce hangi tür enflasyonla karşı karşıya
olduğumuzu anlamamız gerekir.
Monetarist iktisatçılar, Friedman’ın ünlü “enflasyon her
zaman ve her yerde parasal bir olgudur” sözünden yola çıkarak enflasyonu para
arzındaki artışın yarattığını öne sürerler. Para arzının artması demek talebin
de artması demektir. Talep artarsa fiyatlar yükselir ve enflasyon oluşur.
Arz yönlü iktisatçılar, enflasyonun daha çok yüksek vergiler,
sıkılaştırılmış denetimler gibi etkiler sonucunda yükselen maliyetler nedeniyle
maliyet enflasyonu kökenli olduğunu öne sürerler.
Oysa enflasyon her iki etkiden de izler taşır. Yani bir
ülkedeki enflasyon hem talep hem de maliyet kökenli unsurlar taşıyabilir.
Talep Enflasyonu Söz Konusuysa
Eğer talep enflasyonuyla karşı karşıyaysak yani arzdan fazla
talep varsa ya da üretilen mal ve hizmet miktarından daha fazlası talep
ediliyorsa fiyatlar yükselecek ve enflasyona neden olacak demektir. Bunu önlemenin
yolu faizleri artırarak talebi düşürmek ve insanları tüketim yerine tasarrufa
yönlendirmektir.
Aşağıdaki şekilde bunu
gösteriyorum (FtED: Faiz talep Enflasyonu Doğrusu.)
Talep enflasyonu söz konusuysa şekilde görüldüğü gibi faiz
ile enflasyon arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Faiz düşerse enflasyon
artar yani enflasyon artarsa düşürmek için faizi artırmak gerekir.
Maliyet Enflasyonu Söz Konusuysa
Eğer maliyet enflasyonuyla karşı karşıyaysak yani üretim
unsurları ve girdilerinin fiyatları talep dışı nedenlerle artıyorsa (örneğin
ücretler sendika baskılarıyla yükseliyor ya da enerji maliyetleri petrol ve
doğalgaz fiyatlarının uluslar arası alanda artması nedeniyle yükseliyor ve
bunlar da enflasyona neden oluyorsa) o zaman faizi arttırdığımızda enflasyon da
artar. Çünkü faiz de bir maliyet unsudur (finansman maliyeti) ve buradaki artış
enflasyonun daha da artmasına yol açabilir.
Aşağıdaki şekilde bunu
gösteriyorum (FmED: Faiz maliyet Enflasyonu Doğrusu.)
Maliyet enflasyonu söz konusuysa şekilde görüldüğü gibi faiz
ile enflasyon arasında doğru yönlü bir ilişki vardır. Faiz artarsa enflasyon
artar ya da bir başka ifadeyle enflasyon artarsa düşürmek için faizi düşürmek
gerekebilir.
Hem talep hem de maliyet
enflasyonu varsa
Eğer ekonomide talep enflasyonu söz konusuysa işimiz
nispeten kolay demektir. O zaman faizleri artırmak suretiyle tüketimi yani
talebi düşürme yoluna gideriz ve bu yolla da enflasyonu frenleyebiliriz.
Eğer ekonomide sadece maliyet enflasyonu söz konusuysa
işimiz yine kolay demektir. Faizlerde indirime giderek maliyetler üzerinde
oluşan baskıyı biraz hafifletir ve enflasyonda düşüş sağlayabiliriz. Kuşkusuz
bu hamlenin sonuç verebilmesi için diğer üretim girdilerinin fiyatlarındaki
artışta bir durulma sağlanmış olması gerekir.
Asıl sorun şudur: Hem talep enflasyonu hem de maliyet
enflasyonu bir arada yaşanıyorsa ne yapmak gerekir?
Burada yapılması gereken şey enflasyonun ne kadarının talep
ne kadarının maliyet kaynaklı olduğunu ayırt ederek işe başlamaktır. Eğer etkiler
yarı yarıya ise o zaman faiz aracını kullanmak fazla işe yaramayacak demektir.
Böyle bir durumda faizi artırarak talep enflasyonu düşürmenin getirisi
muhtemelen maliyet enflasyonunu artırarak ortaya çıkacak kayıpla giderilmiş
olacak ve faiz boşuna yükseltilmiş olacaktır. Ya da tersine maliyet
enflasyonunu düşürmek için yapılan faiz indirimi talep enflasyonunu azdıracağı
için etkiler birbirini nötralize edecek sonuçta faiz düşerken enflasyon aynı
düzeyde kalmaya devam edecektir.
Aşağıdaki şekilde talep ve maliyet enflasyonunun bir arada
yaşandığı bir ekonomideki enflasyon ve faiz dengesini gösteriyorum.
Talep ve maliyet enflasyonunun birlikte yaşandığı bir
ekonomideki durumun başlangıçta yüzde 6 faiz oranı ve yüzde 5 enflasyon oranını
temsil eden A noktasında olduğunu varsayalım. Diyelim ki ekonomi yönetimi faizi
artırarak enflasyonu düşürmeye karar vermiş ve faizi yüzde 8’e çıkarmış olsun.
Bu durumda talep yönlü enflasyonda yüzde 5’ten yüzde 4’e gerileme olurken
maliyet yönlü enflasyonda yüzde 5’ten yüzde 6’ya yükselme olacak ve her
ikisinin karmasından oluşan toplam enflasyon oranı değişmeden kalacaktır. Faiz
artırımı, enflasyonu düşürücü yönde bir etki yapmayacak, ekonomi daha yüksek
bir faiz oranında aynı enflasyon oranı üzerinde yeni bir denge noktasına
ulaşmış olacaktır (B noktası.)
Eğer ekonomide yukarıda değindiğim gibi maliyet ve talep
enflasyonu birbirine yakın ağırlıkta ise bu durumda faiz politikası işlevsiz
kalacak yani bir işe yaramayacak demektir.
Faiz politikasını enflasyona karşı kullanırken ekonomideki
talep ve maliyet enflasyonlarını ve bunların dengedeki ağırlıklarını iyi
belirlemek gerekir. Aksi takdirde beklenmedik sonuçlar karşımıza çıkabilir.
Kur ile faiz ilişkisi
Türkiye gibi yüksek dış finansman ihtiyacı olan ekonomilerde
yabancı paraların yerli para ile olan ilişkisi büyük ölçüde faiz - risk
dengesiyle belirleniyor. Eğer bu tür bir ekonomide riskler yüksekse (yani
örneğin cari açık yüksek, dış finansman ihtiyacı yüksek, siyasal belirsizlikler
söz konusu, mali disiplinde sorunlar varsa) o zaman yabancı para çekebilmek
için faizlerin yüksek tutulması gereği vardır. Aksi takdirde dış finansman
girişi azalır ve kurlar yükselir. Kurlar yükselince riskler yükselir, dış
finansman kaynaklarının gelmesi azalacağı gibi içeridekiler de dışarı çıkmaya
başlar. Kurların yükselmesi yukarıda ayrıntısıyla değindiğim gibi enflasyonun
yükselmesine yol açar. Dalgalı kur rejimi uygulayan açık bir ekonomide paranın
iç değeriyle dış değeri birlikte hareket eder. Yani enflasyon oluşmuşsa paranın
dış değeri de düşer ya da paranın dış değeri düşmüşse enflasyona yol açar. Bu
durumda tek çözüm faizi yükselterek dış finansman için yeniden çekim alanı
yaratmaya çalışmaktır. Böylece yabancı kaynaklar içeri çekilmiş ve kurlar
düşürülmüş, enflasyon da denetim altına alınmış olur.
Sonuç
Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan çıkardığımız ilk
sonuç 2014 yılında Türkiye’de yaşanan enflasyonun ağırlıklı olarak yüksek kur
ve yüksek petrol fiyatlarının yarattığı maliyet artışlarından kaynaklandığı
sonucudur. İkinci olarak faiz giderlerinin, toplam maliyetler içindeki payının
düşüklüğüne bakarak tek başına enflasyona neden olmasının mümkün olmadığını net
bir biçimde söyleyebiliyoruz. Vardığımız bu ikinci sonuç, ‘yüksek faizin
enflasyona neden olduğu’ biçimindeki tezin yalnızca bir şehir efsanesinden
ibaret olduğunu ortaya koyuyor. Bu iki bulguyu birleştirerek ulaştığımız üçüncü
sonuç; TCMB’nin, 2014 başında faizi artırarak kuru denetim altına almasının
2014 yılının bu enflasyon oranıyla bitmesini sağladığı şeklindedir. Bir başka
ifadeyle eğer TCMB, yılın ilk ayında politika faizini yüzde 4,5’dan yüzde 10’a
çıkarmasaydı 2014’ü büyük olasılıkla çok daha yüksek bir enflasyon oranıyla
bitirecektik. Tabloda yer alan hammaddelerin çoğunun, elektriğin bir bölümünün,
yakıt ve akaryakıtın neredeyse tamamının ithal malı olduğunu ve kurla fiyatlandığını
dikkate aldığımızda gördüğümüz budur.
İster beğenelim ister beğenmeyelim ekonomi bir bilimdir. Ve
her bilim gibi objektif bir takım dayanakları vardır. Bilimden biraz daha uzak
olan bu objektifliği subjektif isteklere göre biçimlendirmeye çalışan ekonomi
politikasıdır. Onun için ekonomi, bilim olarak tanımlanırken ekonomi
politikası, bilimle sanatın karışımı olarak tanımlanıyor. Bana sorarsanız
ekonomi bilimini oluşturan bilim ve sanat ikilisinin yanına siyaseti de katmak
gerekiyor. Bugün yaşadığımız sorunların sorumlusu ekonomi bilimi değildir.
Sorun, ekonomi bilimi, siyaset ve sanatın bir araya gelmesiyle oluşturulan
ekonomi politikasında, ağırlığın ekonomi bilimi yerine siyaset ve sanata
verilmesinden kaynaklanıyor.
Kaynak,
http://www.mahfiegilmez.com/2015/02/faiz-neden-mi-sonuc-mu.html