Melanezya Solomon Adaları’nda Yaşayan Siyahi Nüfusun Yarısı Neden Sarışın?

0
Bildergebnis für melanesia 
Esmer anne babadan sarışın çocuk nasıl olabilir?
Biyolojik olarak mümkün, fakat hem anne hemde baba tarafında kan bagı olan sarışın birilerinin bulunması gerek. Tek bir tarafta olması yetmez. Örnek anneannen, onun annesi veya babası, veya onların annesi veya babası vs. Mutlaka ama mutlaka birilerinin olması lazım. Aynı şekilde baba tarafında da olması gerekiyor.
Siyah saç geni sarı saç genine baskın(dominant olduğu için bir kişide hem siyah hem sarı saç geni varsa o kişi siyah saçlı olur. Sarışın olması için her iki taraftan gelen genin de sarı olması gerekir yoksa olmaz. Her iki gene de sahip anne baba varyasyonu alalım,
A=Siyah saç geni
B=Sarı saç geni olsun
Hem annenin hemde babanın AB(yani sarı saç genine sahip) siyah saçlı yetişkinler olduğunu düşünürsek
Bu ikisinnin çocuklarının saç rengini belirleyen genler ise,
AA=1/4
AB=2/4
BB=1/4 olasılıkla olur.
Bu durumda şans %25'tir.
Böylelikle AA olan Siyah saçlı çocugun sarışın bir kadınla dahiş evlense sarı saçlı
çocugu olamaz.Çünkü kendinden sürekli, olarak siyah saç geni yani A gelir, karşı taraf ne verirse versin çocuk siyah olur.
AB olanlar da ise durum şöyledir. Bunlar siyah saçlıdır lakin genlerinde sarı saç rengi de vardır. Kendileri gibi AB olan veya sarışın yani BB olan bir karşı cinsle evlenirse sarı saçlı cocukları olabilir.
BB ler ise sarışındır. Eger AA olan birisiyle evlenerlerse hiçbir şekilde sarı saçlı cocugu olamaz. ama AB olan birisiyle evlenirse cocukları sarı saçlı olabilir.
Çekinik geni çocuğa baskın gen olarak aktarılmıştır.

The Origin of Mysterious, Dark-Skinned Blonds Discovered  
Credit: © Sean Myles
Solomon Adaları’nda yaşayan siyahi nüfusun yarısının nasıl sarışın olduğu ortaya çıktı.
Science dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, Solomon Adası’ndaki nüfusun yarısının sarı saçlı olmasının sebebi tek bir gen mutasyonuna dayanıyor. Araştırmada en dikkat çekici detay ise bu mutasyonun Afrikalılarla evlenen Avrupalılardan değil, Pasifik’ten gelmesiydi. Araştırma ekibinde yer alan ABD’nin Stanford Üniversitesi’nden Eimear Kenny, “İnsanda sarı saç özelliği, ekvator Okyanusya’sında bağımsız olarak ortaya çıktı. Bu son derece beklenmedik ve bir o kadar etkileyici” dedi. 
Kenny’nin ekibinde yer alan Sean Myles ve Nicholas Timpson, Solomon Adaları’na giderek, burada sayıları son derece fazla olan sarışın nüfusu inceledi. Nova Scotia Tarım Üniversitesi’nde akademisyen olan Myles, LiveScience sitesine, “Derileri çok koyu renk, ancak sarı saçları var... Bu inanılmaz... Bir genetik mühendisi olarak, plajda oynayan çocukların yarısının sarışın olduğunu fark ettim” dedi.bkz. [kaynak1] 
Sarışın gen
Solomon Adaları’ndaki sarışınların genel nüfusa oranı, Avrupa’daki orana çok yakın. Myles, sarı saçların kökenini ortaya çıkarmak için, Solomon Adaları’nda yaayan 43 sarışın ve 42 esmer insanın tükürük örneklerini aldı. Yapılan analizler, bugün sahip olduğumuz tek bir özelliğin arkasında ondan fazla gen olabilmesine rağmen, siyahi sarışınların bu özelliklerini tek bir genden aldıklarını gösterdi. TYRP1 adı verilen gen, insanlarda bulunan 23 çift kromozomdan dokuzuncusunda yer alıyor. Bu gen, Solomon Adaları’ndaki nüfusun yüzde 46.4’ünün sarışın olmasının tek sebebi. Araştırmalar, bu gende yaşanan mutasyonun, insanlarda cilde renk kazandıran enzimleri etkilediğini ortaya koydu.
Bildergebnis für melanezya 
Mavi gözler modern insanın ortak atalarında ortaya çıktı.
Bilim insanları, bu mutasyonun Avrupa insanının genomlarında bulunmadığını belirtti. Bu sonuç, dünya genelinde 52 insan topluluğu üzerinde yapılan analizlerle elde edildi. Tersine, Solomon Adaları’ndaki nüfusu sarışına çeviren mutasyon bağımsız olarak ortaya çıktı ve Melanezya bölgesine yayıldı.
Araştırmalar, bu özelliğiyle TYRP1 geninin, gözlere mavi renk kazandıran genden farklı olduğunu belirtti. Gözlere mavi renk kazandıran gen, 6-10 bin yıl önce modern insanın ortak atalarında ortaya çıktı. Bu tarihlerden önce, insanlarda mavi gözlü olma özelliği yoktu. Stanford’dan bir başka akademisyen Carlos Bustamante, “yapılan araştırmayla genetik bir sırrın çözüldüğünü, ancak elde edilen sonucun genetik bulguları toplumların geneli için değerlendiremeyeceklerini ortaya koyduğunu” söyledi.

Bustamante, “Yeni nesiller için genetik bilgilere dayanan tedaviler üretirken dikkatli olmalıyız... Tüm genetik özellikleri insanlığın tümü için geçerli kabul edersek, geliştireceğimiz tedavilerde bir nüfusa fayda sağlarken, diğerlerine zarar verebiliriz” dedi.Naturedeki makale için.bkz. [kaynak2]
Ähnliches Foto 
Melanezyalılar Neandertal ve Denisovan genleri taşıyor
Uluslararası bir ekip, eski iki insan türünden elde edilen DNA’larla, Yeni Gine kıyı açıklarına ait adalarda yaşayan 35 modern insanın DNA dizilerini kıyaslayan bir çalışma yaptı. Bu erken insan türleri, kalıntıları Sibirya’da bulunan Denisovanlar ve ilk kez Almanya’da keşfedilen Neandertallerdir.
Ekip, “Son zamanlarda, Neandertal ve Denisovanlarda bulunan azımsanmayacak miktarda DNA, günümüz Melanezyalıların genomları içerisinde tespit edilmiştir. Bu tespit, insan evrim tarihinde yeni bir anlayışın ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır. Dünya genelinde popülasyonlara ait genom verileri birikmeye devam ettikçe, yaşayan arkaik soy çizgilerinin neredeyse tam bir kataloğuna kısa süre içerisinde ulaşılabilecektir” açıklamasında bulunuyor.
Moleküler antropolog olan Andrew Merriwether, yaklaşık 15 yıl önce Melanezyalı günümüz insanlarından kan örnekleri topladı ve bu örnekleri çalışmasında kullandı. Bu çalışma ile ilk kez, örneklerden çıkarılan genomların tam bir dizisinin elde edilmesi başarılmıştır.
Merriwether, “Neandertal ve Denisovan genomlarının böyle uzak bir bölgeye ulaşabilmesinden dolayı şaşkınlık içerisindeyim. Biz, insanların en azından 48 binyıldan beri orada olduklarını, bu süre ile yaşıt insan kalıntılarından dolayı bilmekteyiz. Ancak, şimdiye kadar hiç kimse, burada yaşayan yerlilerin başka bir bölgeyle ilişkili olabildiğini bulamamıştır. Bu yerlilerin genom dizilerinin tamamını karşılaştırdığınızda, diğer modern insan gruplarıyla örtüşmemektedir. Melanezya yerlileri, çok uzun zamandan beri orada yaşamış ve izole olmuşlardır” açıklamasında bulunuyor.
Bildergebnis für melanesia 
Arkeolojik kayıtlar
İlk çalışmalar, Neandertal lerle Afrikalı olmayan popülasyonlar arasında yaklaşık yüzde 2 kadar genetik örtüşmeyi açıklamıştır. Bunun yanında, bu çalışmalar Neandertaller ile Neandertal ve Denisovanların Afrikalı ataları arasında ise, ya az miktarda örtüşme olduğunu ya da hiç örtüşme olmadığını göstermiştir. Bu yeni araştırma, Neandertal ve modern insan atalarının en az üç kez yollarının kesiştiğini ileri sürmesinin yanı sıra, günümüz Melanezyalılar ve Denisovanların genetik kodlarında da, yüzde 1,9 – yüzde 3,4 arasında bir örtüşme olduğunu bulmuştur.
Arkeolojik kayıtlardan elde edilen antik DNA ve çağdaş popülasyonlardaki örnekleri kullanarak geçmişin inşasında uzmanlaşan Merriwether, yeni bulgular hakkında kuşkucu davranılması gerektiğini söylüyor.
Merriwether, antik DNA’nın daima hasarlı ve küçük parçalara bölünmüş olduğunu, antik DNA’ların tamamının doğru bir şekilde dizisini çıkarabilmek için yalnızca bir molekül modern DNA’ya ihtiyaç olduğunu dile getiriyor.
Bağımsız bir laboratuvar, Merriwether’in örneklerini diziledi. Analizin güçlü bir yeni istatistiksel teknik ile birleştirilmesi, son olarak bizi genetik benzerliklerin gerçek olduğuna ikna etmiştir.
İnsan genomu yaklaşık 3 milyar “harf” 
İnsan genomunun eksiksiz dizilenmesi ile alakalı olan maliyet ve zaman, ciddi düzeyde düşmüştür. İlk insan genom dizisinin ortaya çıkarılması, 13 yıl kadar sürmüş olup 2003’te tamamlanmıştır ve yaklaşık 2,7 milyon dolara mal olmuştur. Bugün ise, bir insan genomu, birkaç günde ve birkaç bin dolara dizilenebilmektedir. Ancak, bu tür bir çalışma, hâlâ ciddi zorluklar taşımaktadır.
İnsan genomu yaklaşık 3 milyar “harf” içerir ve eski örneklerle çalışmak zordur. Merriwether, insanların ölümünden sonra DNA’larının hızlıca parçalanmaya başladığına ve bunların onarılamadığına işaret etmiştir. Normalde, bir kişinin DNA’sı bir dakika içerisinde binlerce kez onarılmaktadır. İnsan kalıntılarından elde edilen DNA’nın en fazla yüzde 97’si geri kazanılabilmektedir. Bu geri kazanılan kısım, bakteri ve fungi tarafından kontamine edilmektedir.
Modern örneklerin arızasız toplanması, basit bir görev değildir. Merriwether ve Temple Üniversitesi’nden Jonathan Friedlaender 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında Bismarck Takımadaları (Papua Yeni Gine’nin bir parçası) boyunca kan örnekleri topladılar. Merriwether bu seyahati, Papua Yeni Gine’de bulunan Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü’nden George Koki ve Cincinnati Üniversitesi’nden Heather Norton ile birlikte gerçekleştirdi.
Merriwether, bu yerlere ulaşmanın zorluklar taşıdığını, bölgenin hem dağlar hem de volkanik adaları barındırdığını, hem de dünya üzerinde dilsel anlamda en çok çeşitliliğe sahip yer olduğunu dile getirmiştir.
Bildergebnis für melanesia 
Bu çeşitlilik nasıl gerçekleşmiştir? 
Bu bölgede yaşayan insanlar tarafından yaklaşık 800 dil konuşulmaktadır. Polinezyalı ve İngilizce karışımı olan bir yaygın ticari dil (Tok Pisin), orada ikamet edenlerle iletişim kurulabilmesinde antropologlara yardımcı olmuştur.
Malarya, bölgede çok yaygındır. Bu yüzden, insanlara tanı koymak ve onları tedavi etmek için birçok klinik uygulama vardır. Bu durum, Merriwether ve iş arkadaşlarının genellikle kan örnekleri için bu adaların sakinlerine soru soran ilk insanlar olmadığı anlamına gelmektedir.
Bunun gibi çalışmalar, binlerce yıl önce insan göçleri ve evrim hakkında zor soruları yanıtlama imkânını biliminsanlarına sunabilir.
Merriwether’in, Melanezyalı genomlarında bulunan Denisovan DNA parçaları özellikle ilgisini çekmiştir. Eski insanlar, okyanusu aşarak Melanezya’ya nasıl seyahat etmişti ve Denisovan DNA’sı gen havuzumuza ne zaman ve nerede girmişti?
Merriwether “Çoğu insan ancak birkaç kuşak öncesini bilmektedir. Ancak, bundan öncesinde nereden geldik? Bu bizim bulmak istediğimiz şeydir” diyor.[kaynak3]
Melanezyalılar, Bilinmeyen Bir İnsan Türünün DNA’sını Taşıyor
Avustralya’nın kuzeydoğusunda, Güney Pasifik bölgesinde yaşayan Melanezyalıların DNA’sında, daha önce tanımlanmamış ve soyu tükenmiş bir insan türünün izleri bulundu.
Yeni genetik modellere göre bu türün Neandertal veya Denisovalı olması mümkün değil. Üçüncü ve bilinmeyen bir türü temsil eden bu DNA, bu zamana kadar arkeologların gözünden kaçmış olmalı.
Texas Üniversitesi’nden istatistiksel genetikçi Ryan Bohlender, “Bir popülasyonu kaçırıyoruz ya da ilişkiler hakkında bir şeyleri yanlış anlıyoruz.” diyor.
Bohlender ve ekibi, bugün hala modern insanın taşıdığı soyu tükenmiş hominidlerin DNA’sının yüzdesini araştırıyordu ve önceki analizlerde Neandertaller ve Denisovalılar ile genetik olarak karışmamızda uyuşmazlıkların olduğu ortaya çıkmıştı. Tüm hikâyenin bu iki türle kısıtlı olmadığı belirmeye başlamıştı.[kaynak4]
 
Kaynaklar,
1.https://www.livescience.com/20078-gene-mutation-blond-hair.html
2.https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3481182/ 
3.https://www.heritagedaily.com/2016/03/researchers-find-ancient-dna-preserved-in-modern-day-humans/110022
4.https://unews.utah.edu/new-look-at-archaic-dna-rewrites-human-evolution-story/

Tags

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.
Yorum Gönder (0)
Our website uses cookies to enhance your experience. Learn More
Accept !