Stockholm Sendromu Nedir?
Mart 09, 2019
0
Stockholm Sendromu Nedir?
Olay 23 aÄŸustos 1973 günü Jan Erik Olsson’un Stockholm’un Normalmstorg semtinde bir banka olan Kreditbanken ÅŸubesine girmesiyle baÅŸladı. Saat 10:03’te banka ÅŸubesine giren soyguncu, silahını çekip elindeki patlayıcıları da havaya kaldırarak 'hepiniz yere yatın parti baÅŸlıyor' diye bağırdı ve tavana da birkaç el ateÅŸ etti. Müşterilerin ve bu arada bazı memurların dışarıya kaçmasına göz yuman soyguncu üç banka memuresini esir aldı.
Polis, banka ÅŸubesine üç dakika sonra ulaÅŸtı ve içeriye giren ilk polis, soyguncunun ateÅŸiyle yaralandı. Polis, soyguncuyla bir saat sonra iletiÅŸim kurdu. Jan Erik Olsson, yarısı isveç kronu, yarısı da döviz olmak üzere 3 milyon kron tutarında para ile, kapının önüne bir sürat arabası getirilmesini talep etti.Soyguncu bu ÅŸartlarının yanı sıra, cezaevindeki arkadaşı Clark Olofsson’un da bankaya getirilmesini istedi. Paraları teslim aldıktan sonra rehineleri yanına alarak, kapı önüne getirileck sürat arabasıyla banka ÅŸubesinden ayrılacaklarını söyledi.
Polis öğleden sonra, soyguncunun cezaevindeki arkadaşını bankaya getirdi. İçerisiyle bağlantı, cezaevinden getirilen Clark Olofsson aracılığıyla yürütülmeye başlandı. Akşam ise, kapının önüne bir mustang park edildi. Talep edilen 1,5 milyon isveç kronu da soygunculara teslim edildi. Soyguncular da rehinelerden ikisini bırakmayı önerdiler. Ancak polis kuşatmayı kaldırmadı.
BaÅŸbakan Olof Palme’ye telefon
Soyguncular ve rehineler geceyi bankada geçirdi. Ertesi günü polis rehinelerle konuÅŸmak istedi. Jan Erik Olsson, rehineleri teker teker gösterdi. Cezaevinden gelen soyguncu öğleden sonra polisle temasa geçerek, arkadaşının bankayı havaya uçurmak istediÄŸini bildirdi. Gece içerden patlama sesi duyuldu. Kasaların patlayıcılarla açıldığı öğrenildi. Jan Erik Olsson, gece baÅŸbakan Olof Palme’yi telefonla arayarak, olay yerinden serbestçe kaçabilmeleri için polis kuÅŸatmasının kaldırılması yolunda polise emir vermesini istedi. Rehine kadın memurlardan biri de Palme ile konuÅŸarak, soyguncunun talebinin yerine getirilmesi için yalvardı. Palme de kadına bu konuda yardımcı olmayacağını, soyguncu kabul ederse, rehineleri serbest bırakması karşılığında kendisini rehin olarak teslim edebileceÄŸini söyledi. Olof Palme’den istediÄŸini koparamayan soyguncu, dagens nyheter gazetesini arayarak onlarla da konuÅŸtu.
Polis kordonunun dışında gazeteciler kritik bir durumu atlamamak için sürekli nöbet tutarken, halk da olay yerine yığıldı ve geceyi orada geçirmeye başladı. Radyo ve televizyonlar, her gelişmeyi anında aktarırken, olay başka ülkelerde de yankı yarattı.
Halk polisi agresiflikle suçladı
24 aÄŸustos günü dagens nyheter’deki söyleÅŸiyi okuyan halk polise kızmaya baÅŸladı. Rehinelerle kaçsalar bile soyguncuların onları öldürmeyeceÄŸine inanan halk polisin, kaçma ÅŸanslarını ortadan kaldırarak rehinelerin yaÅŸamlarını tehlikeye attığını düşünmeye baÅŸladı. Polis ise banka ÅŸubesinin arka bölümündeki soyguncuları ve rehineleri üzerlerinden kilitledi. Kilitlenen bölümün tavanından delik açıldı ve yemek sevkiyatı oradan yapıldı. Soyguncular açılan delikten uyuÅŸturucu gaz püskürtüleceÄŸi endiÅŸesiyle rehineleri tehdit etmeye baÅŸladılar. Rehinelerden birinin boynuna sicim baÄŸladılar ve polisin uyuÅŸturucu gaz verimesi halinde boynuna sicim baÄŸlanan rehinenin uyuÅŸurken öleceÄŸini bildirdiler. Gergin bekleyiÅŸ 28 aÄŸustos akÅŸamı 21:28’e kadar sürdü. polis gerçekten içeriye gaz püskürttü, soyguncularda silahlarını atarak teslim oldular.
Altı günlük gergin bekleyiÅŸ sırasında polisin tutumu halk arasında tepki yarattı. Polisi agresif bulan halk, soygunculara acımaya baÅŸladı. Pazarlık sırasında soyguncularla rehineler arasında iyi bir diyalog olduÄŸu ve rehinelerin de polise kızdığı öğrenildi. Olay bu boyutuyla dünyanın ilgini çekerken, bu ruh hali ‘stockholm sendromu’ diye anıldı ve zamanla benzeri durumlar için bu tanımlama kullanılmaya baÅŸlandı.
Soygunculardan Jan Erik Olsson’a on yıl hapis cezası verildi. Sekiz yıl sonra cezaevinden çıkan soyguncu, bir daha yasadışı iÅŸlere karışmadı. Önce domuz yetiÅŸtiriciliÄŸi yaptı.Ardından da Tayland’a taşındı.
Otuz yıl sonra, olay tüm ayrıntılarıyla tekrar anılıyor. Gazeteler Jan Erik Olsson'u Tayland’da buldular. Banka soygunu giriÅŸiminden sonra sakin bir yaÅŸam seçen Olsson’un bir dükkan iÅŸlettiÄŸi öğrenildi. Clark Olofsson ise sadece bir yıl ceza aldı ancak o günden sonra iÅŸlediÄŸi sayısız suç nedeniyle çok az dışarda kaldı.Kopenhag cezaevi’nde uyuÅŸturucu kaçakçılığından dolayı aldığı cezayı çekiyor.
Stockholm sendromu ve vicdan
Stockholm sendromu bir anlamda vicdan pusulasındaki ibrenin yöneldiği manyetik çekim merkezini de gösteriyor. O manyetik çekim merkezi de, insanların davranışlarındaki makul ölçüden başka bir şey değil. Polis de olsa, asker de olsa fark etmiyor. Banka soyguncuları, rehinelerin hayatı tehlikeye atılmadan yakalanmış olsalar ve aldıkları cezadan çok daha fazlasına çarptırılmış olsalar bile, belki insanlar 'oh olsun' diyeceklerdi.Ancak polis, insan hayatını tehlikeye atan davranışıyla halkın tepkisini üzerine çekti. Bunun sonucunda da halk, giderek soygunculara sempati beslemeye başladı.
Bir çok insan tarafından, "kurbanın suçlunun tarafında yer alması" olarak bilinse de tam olarak böyle değildir. Bahsi geçen banka soygununda kurbanların suçluların yanında yer almasının sebebi, polisin suçlulara ve rehinelere karşı gösterdiği saldırgan tavırdır. Bir olayı Stockholm sendromu'na benzetebilmek için, kurbanın suçlunun tarafını tutmasına yol açacak üçüncü şahıs ya da şahısların var olması gerekir.Zira kurban üçüncü şahıs ya da şahıslar yerine suçlu olarak tanımlanan kişinin yanında yer almayı fikren ya da vicdanen seçer; bunu durup dururken yapmaz.
Travmatik baÄŸlanma
Sıklıkla olayın ardındaki mekanizma "saldırganla özdeşleşme" olarak sunulmaktadır. Oysa buradaki durum, saldırganla özdeşim değil, travmatik bağlanmadır. travmatik bağlanma, kişinin güvenlik duygusunu kaybettiği ortamda kendisi için tehlikeli durumu yaratan kişi de olsa, bağlandığında daha güvenli hissetmesini sağlayacak kişi veya kurumlara bağlanmasıdır. Kaotik ve güvensiz ortamlarda güvenlik duygusunu kaybeden insanların, güçlü gördükleri kişilere yönelmesi durumudur.Hayatta kalma iç güdüsü ile, durum bazında otorite teşkil edene bağlanmasıdır.
Stockholm sendromu ve fil örneği
Önceleri fillerin yavrularının ayaklarına zincir bağlanırmış.Yıllarca o yavru fil zincirden kurtulmak için debelense de gücü yetmediğinden zincirden kurtulamazmış. Bir müddet sonra debelenmeyi bırakır ve kaderine razı gelirmiş.
Fil yetişkin hale gelip güçlendikten sonra zincirden rahatlıkla kurtulabilecekken bir kez dahi bunu denemeyecektir. çünkü bir kere beyninde zincirden kurtulamayacağı olgusu yer etmiştir. Bu inanç o kadar nettir ki zincirden kurtulmayı denemeyi bile engeller.
Bu olay da Stockholm sendromu ile benzerlikler taşır.Fil kurtulamayacağına inanmıştır, insan ise rehin olduğunu kavradıktan sonra kişiyi kanıksar.
Bu sendroma örnekler
Günümüzde bu sendromu işleyen dizi La Casa De Papel `dir.
Aslında yesilcam`da nice Cüneyt Arkın, Kadir inanır ve Gülşen Bubikoğlu filmlerinde farkında olmadan işlenmiş olan sendrom.Emel Sayın ve Tarık Akan`ın "Mavi boncuk" filmindede görürüz.
Kemal Sunal'ın "kapıcılar kralı" filminde, kocasından dayak yiyen ve yardım feryatları ile bağıran kadının seyit ve diğer apartman sakinleri geldiğinde "kocamdır döver de sever de" diyerek gayet güzel açıkladığı durum.
Hollywood örnekleride mevcut.Samuel L. Jackson ve Kevin Spacey başrollü film "the negotiator"da bu sendromun bahsi geçmektedir.
Müge Anlı'nın programında yer alan Palu aileside benzer örneklerden bir tanesi.
Muse grubunun bu olaya dem vurduÄŸu “stockholm syndrome” adlı ÅŸarkısıda bulunuyor.bkz[kaynak]
Kaynaklar
1.https://www.bbc.com/news/magazine-22447726
2.Video-SciShow Psych-https://www.youtube.com/watch?v=tWk3tiN7S3Y
3.https://en.wikipedia.org/wiki/Stockholm_syndrome
Tags