Türk Kültüründe Domuz
Türk Dünyası’nda hem bir iktisadi faaliyet olarak domuz yetiştiriciliğinin hem de domuzun kültürel açıdan Türk toplumundaki yerini incelediğimiz bu bölümde binlerce yıllık bir yetiştiricilik geçmişi bulunan domuzla esasında Türklerin bu uzun tarihsel süreçte pek de ilgilenmediği anlaşılmıştır. Bu durum İslamiyet öncesinde de ve daha sonra İslamiyet’in benimsenmesiyle de devam etmiştir. Gerçekten de Türk toplumunun yaşam şekli, domuzun karakteristik bir takım özelliklerinden ötürü bu canlıyla olan ilişkiyi sınırlandırmıştır. Domuz, karakteristiği gereği uzun mesafeleri kat edebilecek, başka bir ifadeyle göçebe hayata uyum sağlayabilecek bir canlı değildir. Ter bezleri olmadığı için de tıpkı mandalar gibi yaşam alanlarının yakınında bataklık, sulu arazi varlığına ihtiyaç duymakta olup pastoral hayvancılığa uyum sağlayamamaktadır. Bu açıdan da Türkler ve Türkler gibi göçebe yaşam tarzını sürdüren kavimler (Moğollar gibi) domuz yetiştiriciliğine yönelmemişlerdir. Akpınar (1984: 8)’ın “Evcil Hayvanların Tarihi / A History of Domesticated Animals” adlı eserinde Frederick E. Zeuner’den de aktardığı gibi yerleşik hayata geçilmeden domuzun evcilleştirilmiş olması mümkün değildir. Bundan başka Edward Harper Parker (1895)’ın “Tatarların Bin Yılı / A Thousand Years of The Tartars” adlı eserinde de Çin kaynakları üzerinde yaptığı çalışmalardan hareketle Türklerin domuz eti yemedikleri ve domuz yetiştiriciliğiyle ilgilenmediği belirtilmektedir. Türk kültürü alanında derin araştırmalar yapmış olan İbrahim Kafesoğlu (1912 – 1984) ve Bahaeddin Ögel (1923 – 1989)’de bu durumu destekleyici tespitlerde bulunmuşlardır. Nitekim tüm dünyada da kabul gören ortak kanaate göre Türk kültüründe at başta olmak üzere göçebe hayat tarzına ayak uydurabilecek hayvanlar (Deve, keçi, koyun gibi) folklordan iktisadi hayata kadar Türk yaşam tarzında önemli yerleri bulunan canlılar olmuştur. Hatta çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Türk toplulukları ren geyiği, manda, eşek, çok çeşitli kanatlı hayvanlar (Tavuk, güvercin, kaz gibi) ve avlanma yoluyla istifade edilen hayvanlar (Keklik, bıldırcın, tavşan, ceylan gibi) olmak üzere pek çok hayvandan istifade etmiş olsalar da domuzdan yararlanma istisnalar dışında söz konusu olmamıştır. Yılın belirli zamanlarında turizmin bir alt dalı olan av turizmi kapsamında yapılan yaban domuzu avcılığı ise sadece avlanmadan ibaret olan, koleksiyonerlerce hayvanın dişlerinin toplanması ile sınırlı bir faaliyettir. Türklerin domuzdan İslamiyet öncesinde de uzak durduğuna ilk olarak “Türk Tarihi ve Hukuk” (1947) adlı eserinde Sadri Maksudi Arsal işaret etmiştir. Arsal; “Türkler hiçbir devirde domuz beslememişlerdir. Türklerin bu hayvana karşı duydukları nefret İslamiyet neticesi değildir.” şeklinde konuyu açıklamıştır. Nitekim çoğu Çin kaynağında da Türklerin domuz eti yemedikleri belirtilmektedir (Kılıç ve Albayrak, 2012: 710).
Aynı kaynaklarda at eti yedikleri dahi belirtilen Türklerin, domuz etinden uzak durmaları hemen her açıdan domuzun Türk yaşam tarzına ayak uyduramayacak özellikte olmasından ileri gelmektedir. Türklerin domuzdan nefret ettiğine yönelik ifade her ne kadar biraz iddialı olsa da gerçekten de Türklerin domuza ve buna bağlı domuz ürünlerine olan mesafeli yaklaşımı da tarihsel süreçte yadsınamayacak bir gerçektir. Öte yandan İslamiyet öncesi Türk toplumlarında doğayla bütünleşik yaşam şekli ve buna göre şekillenen sosyal yapıya bağlı ortaya konan bir takım uygulamalar da domuza karşı bir nefret beslendiği fikrinin abartılı bulunmasına neden olmuştur. Buna en somut örnek ise “12 Hayvanlı Türk Takvimi” uygulamasında karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu takvim, Türklerce de kullanılan ve her bir yılın 1 hayvanla simgelendiği 12 yıllık periyodu göstermektedir (Tablo 4). Burada belirtilmesi gereken bir husus da söz konusu takvim Türkler ve Moğollarca da uzun yıllar yaygın bir şekilde kullanılmış olsa da pek çok yabancı kaynakta Çin menşeli olduğu ve “Çin Takvimi / Chinese Zodiac” olarak geçmektedir. Fakat adı geçen takvimin Türk topluluklarınca da yaygın bir şekilde kullanılmış olduğu ve Türk kültüründe de önemli bir yeri olduğunu belirtmek gerekir. Söz konusu takvimde 12. yıla karşılık “Domuz Yılı / Donuz Cılı” olarak domuz ile özdeşleştirilmiştir. Takvim temelde “Yang” ve “Yan” adı verilen 2 gruba ayrılmaktadır (Popüler kültürde Yin – Yang olarak bilinmektedir). Buna göre yang yılları bolluk, bereket ve güç ile özdeşleştirilmiş, yan yılları ise kıtlık, zayiat ve soğuğa karşılık gelmektedir. Hatta Kazakistan’da halk arasında hala anılmakta olan hayvan yılları için Domuz Yılı; belanın çok olduğu şeklinde anılmakla beraber esasında huzur ve sükûnet yılı olarak anılmaya devam etmektedir (İsmail, 2003: 17). 12. yıl yani Domuz Yılı, hem yang hem de yan grubundan özellikler taşımakta olup başarı, bolluk ve bereket yanı sıra zaman zaman istisnai başarısızlıkların da görüldüğü yıl olarak tanımlanır. Bu yılda doğanlar için ise kötü işlerden kaçınan, kötülüğü engellemeye çalışan, bayanlarının ise edepli ve iyi terbiyeli / ahlaklı kimseler olduğu, rahatı ve temizliği seven kimseler olduğu şeklinde ifade edilir (Biray, 2009: 681). Prof. Dr. Zeyneş İsmail (2003: 17)’in de belirttiği gibi; söz konusu takvim her ne kadar İslamiyet’ten çok önceleri kullanılıyor olduğu için domuz takvimde yer alsa da, yine de Türklerin domuzu olumsuzluk ve kötülükle çok özdeşleştirmediği anlaşılmaktadır. Aksi halde “Domuz Yılı” sadece kıtlık, yokluk, savaş, huzursuzluk gibi olumsuzluklarla tasvir edilen bir yıl olurdu.
Dinler ne diyor?
Semavi olsun ya da olmasın dünyadaki tüm inançların birtakım kuralları / emirleri bulunmaktadır. Bunlar, giyim – kuşam ve yeme – içme gibi gündelik hayatı da şekillendirecek ölçüde olabilir. Örneğin; Musevilikte domuz, deve ve tavşan eti; Hinduizm’de ise inançları gereği sığır eti yemek; Alevilerce tavşan etinin yenmesi; Ezidilerce marulun yenmesi ve İslamiyet’te de domuz, at, eşek, katır eti yenmesi yasaklanmıştır. Elbette yapılan tefsirlerle doğrudan ismi geçmeyen fakat insana iğrenç, pis gelen pek çok canlının da yenmesi haram kabul edilmektedir (Yılan, böcekler, solucan, amfibiler, kurbağa gibi). Bununla birlikte bir inanç için haram kabul edilen, başka bir inançta helal kabul edilebilmektedir. Eski Ahit’teki Levililer 11 bölümünde; “Dört ayaklı ve kanatlı böceklerin hepsi sizin için iğrençtir. Ama dört ayaklı ve kanatlı olup ayaklarını sıçramak için kullanan bazılarının etini yiyebilirsiniz. Şunları yiyeceksiniz: Bütün çekirge türleri, küçük çekirge, cırcırböceği, ağustosböceği. Öbür dört ayaklı, kanatlı böceklerin hepsi sizin için iğrenç sayılır.”11yazmaktadır. Benzer durum domuz eti için de söz konusudur. Museviler ve Müslümanlar domuz etini haram kabul ederken, Hristiyanlarca haram sayılmamaktadır. İslamiyet’te domuz etinin Bakara Suresi 173. Ayet; En’am Suresi 145. Ayet ve Nahl Suresi 115. Ayet’te net bir şekilde haram olduğu belirtilmiştir. İslamiyet’te çift tırnaklı ve geviş getiren hayvanların etlerinin yenmesinde, belli esaslar gözetilerek kesilip tüketildiği sürece bir sakınca olmadığı bildirilmiştir. Domuz da her ne kadar çift tırnaklı bir hayvan olsa da geviş getirmediğinden etinin yenmesi caiz değildir.
Müslümanların ve Yahudilerin domuz eti yememesi söz konusu olduğunda dini sebepler ön plandadır. Domuz pis hayvan kabul edilir. Ancak domuz eti yememenin asıl sebebinin farklı olduğu söyleniyor. Bunun sadece domuzların - koyun veya keçilerden farklı olarak - sadece yapraklar ve otlar üzerinde yaşayamayacağı gerçeğiyle ilgili olduğuna inanılmaktadır. Uzun zaman önce, süt vermedikleri ve su kıtlığı olduğu için Orta Doğu'da işe yaramaz olarak kabul edildiler. Domuz etinin tercih edilmeme nedeni sağlık açısından pek olası 🔗değildir.
Farklı kültürlerdeki görüşler
Domuz eti ve domuz etinden elde edilen mamulleri çok daha önceleri de bazı toplumlarca haram, necis kabul edilmiştir. Örneğin; günümüzden binlerce yıl önce ilk yerleşik düzene geçen toplumlarda, domuzun ölülere zarar vermesi ve bunların etlerini yemesi nedeniyle domuz kötü anılmış ve etinin yenmesi yasaklanmıştır (Demirsoy, 1997: 251). Antik Yunan Tarihçi Heredot, Mısırlıların da domuzu temiz olmayan bir hayvan olarak kabul ettiklerini ve domuz çobanlarının da hiçbir tapınağa alınmadığını aktarmıştır (Akpınar, 1984: 5). Hatta firavunların diyetinde de sadece sığır ve kaz eti bulunmaktaydı (Kasapoğlu, 2005: 138). Strabon’un “Coğrafya” adlı eserinde de belirttiği üzere Pontus’ta Komana (Comana) şehrine domuzun sokulmasının dahi yasak olduğu belirtilmektedir (Collins, 2006: 156). Domuza karşı mesafeli yaklaşımda domuzun karakteristik özellikleri de etkili olabilir. Konuyla ilgili Kasapoğlu (2005: 148)’nun çalışmasında da belirttiği gibi “Kur’an ‘domuz’u yiyecekler konusunda seçici davranmamanın sembolü kabul etmiş olabilir. Buna göre, bir Müslüman domuzlar gibi, ne bulursa ağzına atmamalıdır; yediklerinde ve içtiklerinde ilahi değerleri dikkate almalıdır.” şeklinde açıklaması domuza karşı yaklaşımda göz önüne alınması gereken bir husus olarak belirtilebilir. Esasında burada belirtilen bir nevi oburluk, toplumlarda ve pek çok inançta da ayıplanan, günah kabul edilen bir unsurdur. Hristiyanlıkta Papa I. Gregorius (540 – 604) tarafından Orta Çağ’da ortaya konan “7 Temel / Ölümcül Günah” içerisinde 5. sırada “Oburluk / Gula” yer almaktadır. Modern kültürlerde de oburluk, pisboğazlık, açgözlülük gibi kavramlar çoğu zaman domuz benzetmesiyle dillendirilmekte ve bir hakaret biçimi şeklinde kullanılmaktadır. Bununla birlikte domuz eti ve domuz etinden elde edilen işlenmiş ürünlerle, domuz yağı gibi gıda maddesi olarak tüketilen gıdalar haricinde domuzdan elde edilen ekonomik değeri haiz diğer ürünlerin kullanımı ve ticaretinde dinen bir sakınca olmadığı da belirtilmiştir. Bayındır (2000)’ın da domuz derisiyle ilgili çalışmasında belirttiği üzere domuz derisinin müminlerce kullanılmasında bir sakınca yoktur. Buna dayanak olarak da Hz. Peygamber’in “Hangi ham deri tabaklansa temiz olur.” hadisi işaret edilmektedir. Buna karşılık din bilimciler ve konuyla ilgilenenler arasında bu konuda ikilik söz konusudur. Bir kısım söz konusu hadisi sadece eti yenebilen hayvanların derisinin kastedildiği şekilde yorumlamakta ve domuz da dahil olmak üzere yırtıcı hayvanların derilerinin tabaklansa dahi temiz olmayacağı fikrinden hareketle bu derilerden elde edilen ürünlerin kullanımının haram olduğu yönündedir12. Domuz derisi ile ilgili durum domuz kılı için de geçerlidir ve bu açıdan da ikilik söz konusudur.
Domuz Eti Gerçekten Sağlıksız Mı?
Tamamen beslenme açısından, domuzun diğer et türlerinden daha sağlıksız veya daha az sağlıklı olduğuna dair hala somut bir bilimsel bilgi yoktur. Bilinmesi gereken etin, özellikle de sığır, koyun ve domuz eti gibi kırmızı etlerin düzenli ve yüksek tüketimi uzun vadede sağlıksızdır.Sığır eti veya kümes hayvanlarının aksine, domuz eti oldukça kötü bir üne sahiptir. Ancak domuz eti defalarca eleştiriye maruz kalsa bile, birçok insan bu yiyeceğin sağlığı ne ölçüde tehlikeye atabileceğini henüz bilemiyor.
Domuz etinin insanlar için diğer hayvanlardan önemli ölçüde daha az sağlıklı olup olmadığı henüz bilimsel olarak kanıtlanmamıştır. Ancak kesin olan şey, domuzların sığır veya kümes hayvanlarından daha fazla yağ içerdiğidir.
Domuzlar terleyemediği için kendi vücutlarını detoksifiye edemezler. Tüm mikroorganizmalar ve çevresel toksinler bu nedenle tabağımıza ve dolayısıyla vücudumuza girebilir.
Diğer bir problem ise fabrika çiftçiliğinden gelen domuzların kimyasallara, büyüme hormonlarına ve antibiyotiklere maruz kalmasıdır. Bu toksinler de tüketildiğinde insan vücuduna geçer. Vücut hücrelerimize saldırır ve sonuç olarak iltihaba yol açarlar.
EPIC çalışmasının sonuçlarına göre kırmızı et tüketmek kolon kanseri riskini de artırıyor. Günde 100 gram et, riski %50 oranında artırır. Diğer çalışmalar ayrıca yüksek et tüketiminin kanser geliştirme riskini önemli ölçüde artırdığını göstermiştir.
Yukarıda bahsedilen et türleri, çeşitli hastalık riskini önemli ölçüde artırmaktadır. Çok fazla et tüketimi kalp hastalığı, diyabet, kolon kanseri, gut, osteoporoz, yüksek kolesterol ve obezite riskini artırır. Bu olumsuz faktörleri ortadan kaldırmak için Alman Beslenme Derneği (DGE), sağlıklı bir diyetin parçası olarak haftada 300-600 gr'dan fazla et yememenizi tavsiye ediyor. DGE ayrıca kümes hayvanları gibi beyaz eti genellikle kırmızı sığır eti ve domuz etinden daha ucuza değerlendirir.
Kaynaklar
1.https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/989989
2.Video YT-Kurzgesagt- https://www.youtube.com/watch?v=ouAccsTzlGU
3.https://www.kulturpixel.de/schweinefleisch-ungesund/