Gerçekte Hiçbir Şeye Dokunamayız
Bu durum Pauli Dışlama ilkesi ile açıklanabilir ;
Bir atomda iki fermiyonun aynı anda tamamen aynı kuantum sayılarına sahip olamayacaklarını ifade eden prensip. Avusturya asıllı İsviçreli fizikçi Wolfgang Pauli tarafından 1925'te ortaya atılmıştır. Pauli bu prensibiyle 1945'te Nobel Fizik ödülünü kazanmıştır.
Pauli'den önce elektronun enerji seviyesini gösteren üç tane kuantum sayısı (baş kuantum sayısı, tali kuantum sayısı ve manyetik kuantum sayısı) belirtilmişti. Pauli, fermiyonun spini
ile ilgili dördüncü kuantum sayısını ifade etmiştir. Bu da spinin saat
yönünde veya ters yönde olabileceği şeklindedir. Pauli'ye göre, bir orbitale
spini 1/2 olan bir fermiyon yerleşmişse, aynı orbitale yerleşen ikinci
fermiyonun spini ters yönde (yani -1/2) olmalıdır. Böylece birbirine
ters yönde spinli iki fermiyonun yer aldığı orbital dolmuş olur.
Bir orbitali tanımlamak için n, l, m kuantum sayılarının üçünün
bilinmesine gerek vardır. Her orbital ters spinli iki elektronla dolar.
bu yüzden, bir orbitaldeki elektronun spinini belirleyici bir dördüncü
kuantum sayısına ihtiyaç vardır. Böylece, bir atomdaki elektronun
enerjisi, dört kuantum sayısıyla belirlenmiş olur. bu prensip, bir
atomda dört kuantum sayısının da aynı olduğu iki elektronun
bulunmayacağını ifade eder.
Birine (veya bir şeye) dokunduğumuz zaman, hissettiğimiz şey aslında onların atomları değil, onların elektronlarını iten elektronlarımızın elektromanyetik gücüdür.
Atom, çevrenizde gördüğünüz ya da çıplak gözle görülemeyip da madde
olduğu kabul edilen her şeyin yapıtaşıdır. Yani her şey atomlardan
oluşur. Sizler de atomlardan oluşuyorsunuz. Tüm vücudunuzda yaklaşık
olarak 7 oktilyon atom vardır. Yanlış okumadınız, katrilyon değil
oktilyon. 7 oktilyon demek 7’nin yanına 27 tane sıfır koymanız demektir.
Günlük hayatta kullanılan en yüksek sayısal değer olan katrilyonda ise
15 sıfır koyarsınız. Tek bir hücrenizde bile 40 milyon adet atom
bulunur. Yani muazzam sayıda atomdan imalsiniz.
Atom tüm dillere Yunanca “atomus” kelimesinden geçmiştir. Kelime
anlamı “bölünemez” demektir ancak adının anlamını hiç de taşımaz. Zira
bölünebilirdir. Atomlar başka küçük parçacıklardan oluşurlar. Bir atomun
çapı yaklaşık olarak 10 üzeri eksi 8 santimdir, yani 1 santimin yüz
milyonda biri kadardır. Kendisini oluşturan parçacıklar ise çok çok daha
küçüktür. Atom çekirdeğinin çapı 1 bölü 10 trilyon santimdir. Yani 1
santimin 10 trilyonda biri kadardır. Bu küçücük dünya ancak elektron
mikroskobu gibi ileri düzey teknolojiye sahip aygıtlarla
gözlemlenebilir. Çıplak gözle atom görebilmeniz mümkün değildir.
Her atomun bir çekirdeği vardır. Bu çekirdekte proton ve nötron denen
parçacıklar bulunur. Çekirdeğin etrafında ise elektronlar bulunur.
Ancak elektronlar gelişigüzel değil de çemberimsi yörüngelerde
bulunurlar ve çekirdeğin etrafında sürekli olarak muhteşem bir hızla
dönerler. Muhteşemden kastım şudur: Bir elektron, çekirdeğin etrafında 1
saniyede yaklaşık 1 milyon kez tur atar. Bu gerçekten de harikulade bir
hızdır.
Elektronlar çevresinde döndükleri
atom çekirdeğine ne kadar yakında yahut ne kadar uzaktadırlar?
Bu
sorunun cevabını daha anlaşılır kılmak için, atom çekirdeğini bir fındık
büyüklüğüne getirdiğimizi düşünelim. O zaman ona en yakın elektron 500
metre uzaklıkta bulunurdu. Sokakta bir yere bir fındık koyun ve ondan
500 metre uzaklaşın. Mesafenin ne kadar büyük olduğunu sanırım
anlamışsınızdır. Peki aradaki bu mesafe ne ile doludur? Cevap: Hiçbir
şeyle… Yani atomun çekirdeği ile elektronlar arasındaki mesafe tamamen
boşluktur. Boşluktan kasıt hava ile dolu olmak demek değildir. Çünkü
hava da maddedir. Boşluk hiçbir şey olmaması demektir. Sayısal ifadeyle
bir atomun %99,999’u, yani tamamına çok çok çok yakını boşluktur.Eğer atomlarımızın içindeki tüm boş alanları kaybetseydik, her birimiz
bir toz parçasına sığardık ve insan türünün tamamı, bir şeker küpünün
hacmine sığardı!
Evrendeki tüm maddeler atomlardan oluşur. Buna
sizler de dahilsiniz. Atomun neredeyse tamamı boşluk olduğuna göre,
madde dediğimiz her şey gibi bizlerin bedenleri de birer boşluktur.
“Nasıl yani, bizler boşluk muyuz” diyenler olacaktır sanırım? Evet,
bedeniniz aslında tamamen boşluktur. Bu bütünüyle
bilimsel bir izahtır.
Bunu anlayabilmek ve de kabullenebilmek birçoğunuz için dehşet verici
olabilir. “nasıl boşluktan ibaret
olabilirim, işte elimde bardak, ya da kucağımda çocuğum var, onu elimle
seviyorum, saçma, nasıl boşluk olabilirim ki” şeklinde oluyor. Yani
insanların bu gerçeği kabul edemiyor olmasının ana sebebi dokunma
duyusuna olan güvendir… Peki ya dokunduğunuzu zannediyor ve de aslında
hiçbir zaman hiçbir şeye dokunamıyorsanız)))
Evet, bu doğru.
Hiçbirimiz hiçbir zaman hiçbir şeye dokunamayız. Neden mi?
Her atomun en dışında elektronlar bulunur.
Elektronlar negatif, yani eksi yüklü parçacıklardır. Çevrenizdeki her
şey de atomlardan imaldir. Yani sizin de diğer cisimlerin ya da
insanların da en dış yüzeyinde elektronlar vardır. Ve her elektron eksi
yüklüdür. Aynı kutuplar birbirlerini iterler. Günlük hayatta da
kullandığınız “zıt kutuplar birbirini çeker” ifadesi fizik biliminden
alınmış bir tanımlamadır. Zıt kutuplar çekerken, aynı kutuplar iterler.
Yani her elektron birbirini iter. Bu itme hareketi 1 angströmlük
mesafeye gelindiğinde gerçekleşir. 1 angström, 1 metrenin 10 milyarda
biri kadardır. Yani yine gözle göremeyeceğiniz bir uzaklıktır. Elinizi,
mesela bir masaya koyduğunuzu sandığınızda aslında o masaya hiçbir zaman
elinizi koymamışsınızdır ve koyamazsınız. 1 angström mesafeye
geldiğinizde, masadaki elektronlarla sizin elinizdeki elektronlar
birbirlerini iterler. Ve değme işlemi asla gerçekleşemez. Peki,
dokunduğunuz hissine nasıl kapılıyorsunuz? Elinize iki ayrı mıknatıs
alın. Eksi kutuplarını birbirlerine yaklaştırın. Ne oldu? Dokunmadan
birbirlerini ittiler değil mi? İşte bu itme hareketi çok şiddetli bir
tepki olduğu için siz bir şeye dokunduğunuz hissine kapılıyorsunuz. Ama
aslında asla dokunmuyorsunuz ve hiç bir zaman da dokunamazsınız.
Elinizi ateşe tuttuğunuzda dayanamayıp çekersiniz değil mi?
Halbuki
eliniz ateşe hiçbir zaman değmez. Peki o zaman diyeceksiniz ki elim
neden yanıyor? Biraz evvel anlattığım elektronların itme kuvveti parmak
uçlarınızdaki sinirler tarafından algılandı ve beyindeki dokunma
merkezine iletildi. Beyniniz gelen elektrik sinyallerini yorumladı. “Nasıl Görürüz?” konusu aslında 5 duyu
organı için de aynıdır. Her bir duyudan gelen elektrik sinyali, o duyuya
ilişkin merkeze gelir ve beyin tarafından yorumlanır. Yani 5 duyunuzla
iletilen elektrik sinyallerini yorumlayan beyniniz size içinde görüntü
olan, koku olan, dokunma hissi olan, duyma hissi olan ve tat alma hissi
olan muhteşem bir hologram dünya oluşturur. Ve bu duyuların hepsi de
bribiriyle muhteşem bir senkronizasyon halindedir. Yani elinizi ateşten
çekmezseniz acı hissi devam edeceği gibi elinizde oluşan yanığı da
görürsünüz. Yanığın kokusu da burnunuza gelir. Ama aslında ateş de
eliniz de bir görüntüdür sadece. Ve görüntü görüntüyü yakamaz. Ama
beyniziniz yakar, yandığını size gösterir ve yanığın kokusunu da
aldırır! Ama varsayalım el sinirlerinizi felç ettik. Ve eliniz hiç bir
şey hissedemez hale geldi. Çünkü elektrik sinyalleri beyne iletilemez
oldu. İşte o zaman elinizi ateşten çekme gereği duymazdınız. Ama
görüntüde yine eliniz yanmış olur ve yanığın kokusu burnunuza geliyor
olurdu.
Atomun %99,999’u boşluktur
Maddesel olarak algıladığımız dünyanın
mantık örgüsü ve de duyuların senkronizasyonu asla bozulmaz. Hiçbir
bozulma olmadığı için de yaşadığınız evreni maddesel gerçeklik
sanıyorsunuz. Halbuki sanal bir dünyanız var.
Baktığımızda cisimlerin katı gibi görünmesi ise bir Kuantum
aldatmacasıdır. Ne demiştik elektronlar muhteşem bir hızla çekirdek
etrafında hiç durmadan dönerler. Bu hız saniyede 1100 kilometre
kadardır. Bu aşırı hızlı dönüş bizleri, maddelerin sanki dış katmanı
varmış yanılgısına düşürür. Bunu şöyle açıklayalım: Bir uçağın motorunun
pervanesini düşünün. Çok hızlı döndüğünde sanki tek bir parça disk
varmış gibi görürüz. Halbuki sadece birkaç tane pervane vardır ve
araları boşluktur. Ama çok yüksek hızda döndüğünde biz o boşluğu
algılayamayız. Elektronlar ise bir uçak motorunun pervanesiyle
karşılaştırılamayacak derecede yüksek bir hızla dönerler.
Gözünüzle
göremezsiniz, görüntü “occipital lob”ta, yani beynin içindeki mercimek
büyüklüğündeki bir et parçasında oluşur. Tüm maddeler
atomlardan oluşur ve atomun %99,999’u boşluktur. Siz de atomlardan
oluşuyorsunuz ve siz de boşluksunuz. Çevrenizdeki canlı, cansız her şey
de boşluk. Ve son olarak neyi öğrendik? Hiçbir şeye asla
dokunamıyorsunuz.
Kaynaklar,
1.https://en.wikipedia.org/wiki/Pauli_exclusion_principle
2.http://www.sciencealert.com/99-9999999-of-your-body-is-empty-space
3.Video Veritasium -https://www.youtube.com/watch?v=bKldI-XGHIw
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.