1961 senesinin Temmuz ayında yapılmıştır.
Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann soykırımdaki rolü yüzünden yargılandığında, savunması, ‘’Ben yalnızca emirleri yerine getiriyordum.’’[1] olmuştu.
Vietnam’da My Lai’de Teğmen Calley’in emirlerini uygulayan Amerikan askerleri de aynı şeyi söylemişlerdi. Savaş sırasında deliye dönmüş insanların bu tür davranışlarda bulunabileceklerini, ancak sizin bizim gibi insanların başına böyle bir şey gelmeyeceğini öne sürmek kolaydır. Ancak, psikologlar bunun mümkün olabileceğini ve olduğunu göstermişlerdir.
"insanlar neden otoriteye itaat ediyor ve başka insanları öldürüyor" sorusuna yanıt bulmak,
Bu soruların cevabını bulmak için Stanley Milgram belki de 20. yüzyılda psikoloji alanında yapılmış en çarpıcı deneye imza atacaktı. Çalışmanın gösterdiği şey ise, kibar ve normal orta sınıf Amerikalıların, kelime çiftlerini hatırlamakta yeterince başarılı olamayan masum bir insana öldürücü derecede şok uygulamaya hazır olduklarıydı.
Milgram, gazete ilanlarıyla işe aldığı 40 kişiyle Yale Üniversitesi’nde deneyi yönetmeye başladı. Katılımcılara –onları yanıltmak maksadıyla- bellek ve öğrenme odaklı bir çalışmaya katıldıkları ve bir kişinin öğretmen, bir kişinin de öğrenci rolü alacağı ve rollerin rastgele seçileceği söylendi. Her katılımcı sözde rastgele birer kâğıt seçti. Gerçekte bütün kâğıtlarda ‘’öğretmen’’ yazıyordu. Sadece ‘‘öğrenciler’’ Milgram’ın aktör iş birlikçileriydi. Sonuç olarak bütün katılımcılara onlara rastgele bir seçim olduğuna inandırılarak kasıtlı olarak öğretmen rolü verildi.
Gönüllülere insanın öğrenme süreciyle ilgili bir deneye katılacakları söylenmişti. Kendilerine düşen görev, eşlenmiş kelimeler arasındaki ilişkiyi öğrenmeye çalışan karşılarındaki deneğe, yaptığı her yanlış için elektrik şoku uygulamaktı. Gönüllüler, ‘’gönüllü arkadaşlarının’’ bir sandalyeye bağlandığını, elektrotların kollarına tutturulduğunu görmüşlerdi. Kimi durumlarda ‘’öğrenci’’ konumundaki gönüllünün deneyi yöneten kişiye kalbinde bir sorun olduğundan bahsettiğini de duymuşlardı; ancak deneyi yöneten kişi, şokun acı verse de kalıcı bir doku hasarı yaratmayacağına dair garanti vermişti.
Deneyi yöneten kişi, ‘’öğretmen’’i (hiçbir şeyden haberi olmayan ‘’naif’’ gönüllüyü) başka bir odaya alıp, ona’’ceza’’yı uygulayacağı makineyi göstermişti. Bu, düğmeler aracılığıyla 15 voltluk artışlarla 15’ten 450 volta kadar elektrik şoku uygulayan ürkütücü bir makineydi. Sayısal etiketlerin yanında şokun şiddetini belirten etiketler vardı. Bunlar en alttaki ‘’hafif’’ ten başlayarak, ‘’orta’’ (75-120 volt), ‘‘güçlü’’ (135-180 volt), ‘’Tehlike: Şiddetli Şok’’ (375-420 volt) ve en sondaki çıplak gerçek ‘‘XXX’’ e kadar gidiyordu. ‘Şok jeneratörü’ aslında gerçek şok üretmiyor, sadece düğmelere basınca ses çıkarıyordu.
Öğretmen öğrenciye ilk yanlış yanıt için 15 voltluk bir şok verecek ve her yanlışta şok verme işlemini 15 volt artırarak tekrarlayacaktı. Deneyin gerçek olduğunu göstermek için öğretmene bir 15 voltluk şok verildi. Tüm deney boyunca gerçekten verilen tek şok buydu.
Seanslar yeterince masumane başladı: Öğrenci bazı çiftleri doğru bildi ama sonra planlanmış hatasını yaptı ve ilk 15 voltluk şokunu yedi. Öğretmen 75 volta kadar öğrencinin canını yaktığına dair bir işaret görmedi. Ancak 75 voltta ‘öğrenci’ acıyla sızlandı. Öğretmen öğrenci ile aralarındaki duvardan bu sesleri duyabiliyordu. 120 voltta öğrenci haykırarak şokların acı vermeye başladığını söyledi.
Herhangi bir zamanda öğretmen süreci sorgularsa, deneyi yöneten ona: ‘’Lütfen devam et.’’, ‘’Devam etmen kesin koşul.’’, ‘’Deney devam etmeni gerektiriyor.’’ ya da ‘’Başka bir seçeneğin yok, devam etmelisin.’’ gibi şeyler söylüyordu.
Ardından, 150 volta gelindiğinde, öğrenci, ‘’Çıkarın beni buradan! Deneye devam etmek istemiyorum artık!’’ diye bağırdı. Giderek daha fazla bağıran öğrenci sonunda şok 270 volta ulaştığında acı içinde haykırmaya başlamıştı. Deneyi yöneten kişi ve öğretmen artık kelimenin tam manasıyla işkence yapmaktaydılar.
Nihayet 300 volta gelindiğinde, öğrenci artık umutsuzluk içinde, kelime çiftlerine yanıt veremeyeceğini haykırdı. Deneyi yöneten, yani soğukkanlı, çelikten otorite figürümüz, prosedür gereği, gönüllüye ‘’cevapsız’’ kalan soruları ‘’yanlış cevap’’ sayarak şok uygulamaya devam etmesini söyledi. Bu noktadan sonra, gönüllü, öğrencinin sesini duymuyor, halen yaşayıp yaşamadığını bilmiyordu. Öğretmen işkencenin artık her hâlükârda amaçsız hale geldiğini elbette anlayabilirdi: Zira öğrenci artık cevap vermediği için bir öğrenme deneyinde yer alamayacağı da kesindi. Gönüllü, şok tablosunun sonuna eriştiğinde, kendisine bundan sonraki tüm ‘’yanlışlar’’ için son düzeydeki şoku vererek devam etmesi söylendi. Gönüllüler, fiziksel olarak deneyi terk etmekte ve kurbanın acılarına son vermekte elbette özgürdüler. Kurban içeride bağlı durumdaydı, ama süjenin elini kolunu bağlayan bir şey yoktu.
En sonunda deneyi yöneten kişi durmalarını söylediğinde deney tamamlanmıştı.
Milgram’ın Bulguları
Milgram, bir grup Yale öğrencisinden kaç kişinin maksimum şok düzeyini uygulayacağını tahmin etmesini istedi ve onlar yüz kişi içerisinden ancak üç kişinin yapacağını söyledi. Ancak deneye katılan 40 erkek gönüllüden 26’sı (%65) sonuna kadar gitti; aynı sayıda kadın, yani 40’ından 26’sı yine sonuna kadar gitti. Tamamen itaat eden süjeler kurbana 450 voltluk şok uygulamayı ancak deneyi yöneten kişi durmalarını söylediğinde bıraktılar. insanlar homurdanmak, gergin gülüşler ve titremek gibi içsel mücadele belirtileri gösterdiler ama çoğu, deneycinin devam etme emrine uydu. Deneyden sonra röportaja alındıklarında, Milgram katılımcılara şokların gerçekte ne kadar acı verici olduğuna inandıklarını sordu ve tipik bir cevap olarak ‘aşırı acı verici’ ifadesiyle karşılaştı. Hatta Milgram bazı katılımcıların –kendi davranışlarını haklı çıkarma çabasıyla- deney esnasında, öğrencinin gerçekten de o şoku hak edecek kadar aptal olduğunu söyleyerek öğrenciyi değersizleştirdiğini de fark etti.
Milgram, ‘normal’ sayılan sıradan insanların belli koşullar altında başkalarına ciddi anlamda zarar verip acı çektirme kapasitesine sahip olduklarını başarılı bir şekilde göstermiştir. Milgram, bu kadar yüksek bir itaati şu şekilde açıklamaktadır:
- Otoritenin (deneyci) ortamda fiziksel varlığı itaat eğilimini artırmıştır.
- Birçok katılımcı, araştırmanın Yale Üniversitesi’nde olmasından dolayı deneyin güvenli olduğuna inanmıştır.
- Kimin öğrenci kimin öğretmen olduğunu seçme süreci rastgele görüntüsünü başarılı bir şekilde yansıtıyordu.
- Deneycinin işinde uzman olduğu izlenimi başarılı bir şekilde sergilenmişti.
- Katılımcılara şokların acı verici olduğu ancak tehlikeli olmadığı söylenmişti.
Diğer Çalışmalar
Çalışma birtakım özellikleri itaat üzerindeki etkilerini gösterecek şekilde değiştirilerek tekrarlandı. Sonraki çalışmalar şunları ortaya koydu:
- Kurbanın yakınında olmak – süjeler acı çeken kurbana yakınlaştıkça daha fazla itaat ederler.
- Otoritenin yakınında olmak – süjeler kendilerine emri veren otoriteden uzaklaştıkça daha az itaat ederler.
- Kurumsal ortam – deneyleri izbe bir ofiste yapmak, itaati belli belirsiz değiştirir.
- Uyum baskısı – itaatkâr akranlar süjenin itaat düzeyini artırır; asi akranlar itaati büyük ölçüde azaltır.
- Emirleri veren kişinin rolü – insanlar başkalarına en çok, bu kişileri yasal yetkili gördüklerinde itaat ederler. Milgram çalışmalarında süjeler genellikle deneyi yöneten kişiye itaat etmişler, ama diğer süjelere etmemişlerdir.
- Kişilik özellikleri – Milgram çalışmalarında değerlendirilen özellikler itaatle zayıf bağıntı sergilemişlerdir.
- Kültürel Fark – farklı kültürlerde tekrarlanan çalışmalar, kültürden kültüre bazı değişiklikler olabileceğini gösterse de, itaat, hangi kültürde olursa olsun, yüksek olma eğilimi göstermiştir.
- Tutumsal ve ideolojik etmenler – dindar kişiler Milgram türü deneylerde daha itaatkâr davranmışlardır.
Milgram deneylerindeki itaat, gönüllülerin iradesini deneyi yöneten kişiye teslim ettikleri türden değildir; daha çok, deneyi yöneten kişinin onları, devam etmenin ahlaki bir zorunluluk olduğuna ikna etmesi söz konusudur.
Araştırmaya Yönelik Kaygılar
Milgram’ın itaat çalışması ‘‘ahlaki prosedür’’ açısından acımasız eleştirilere maruz kaldı. Çalışmadaki katılımcılar gerçekte acı çekme rolü yapan bir aktör tarafından kandırılırken, başka bir insana acı çektirdiğine inandırılmıştı. Deney, katılımcılara büyük bir stres yarattığı için, kendine tamamen yabancı bir insana acı çektiriyor olmak onlara travma yaşatabilirdi.
Kaynaklar,
1. Book -The Capture And Trial Of Adolf Eichmann-
https://books.google.de/books?id=A0pvCwAAQBAJ&pg=PT763&lpg=PT763&dq=Adolf+Eichmann+I+was+only+carrying+out+orders&source=bl&ots=KbOX72Dkt3&sig=RNbaAmN07aRoqZ7skC0km9IFi9M&hl=de&sa=X&ved=0ahUKEwijrb2AguXaAhUkMZoKHYCmA9c4ChDoAQgwMAE#v=onepage&q=Adolf%20Eichmann%20I%20was%20only%20carrying%20out%20orders&f=false
2.Book -Psiko 101
3.Book-Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Psikoloji Fikri
4. https://en.wikipedia.org/wiki/Milgram_experiment
5. https://www.simplypsychology.org/milgram.html
5. https://www.simplypsychology.org/milgram.html