Ortaçağ’da Kendinden Oluşum “Spontane Jenerasyon” Deneyleri

0
  Eski Yunan filozofu Aristo canlıların kendiliğinden var olabileceğine, yani cansız maddelerden birden bire ortaya çıkıvermesine yani kendiliğinden meydana geldiğine inanıyordu. Aristo’nun bu hipotezi döllenmiş yumurta gibi bazı madde parçalarının bir aktif prensip taşıdığını var sayar. Bu aktif öz, şartlar uygun olduğu zaman bir canlı meydana getirecektir. Aristo’nun bu görüşü ortaçağ boyunca bir çok bilim adamı tarafından kabul edilmiştir.[7]
 
Ortaçağda bilimadamları“spontane jenerasyon” (bugün yanlış olduğunu bildiğimiz bir fikir olan, canlıların cansızlardan hiçbir kimyasal evrim geçirmeden, birden bire ortaya çıkıvermesi: karıncaların oluşumuna şekerin neden olması düşüncesi gibi), “transmutasyon” (bir elementten başka bir element üretimi) ve tabii ki ölümsüzlük iksiri gibi konularlada ilgilenmişler.
Canlıların (özellikle fare, böcek, parazit, yosun, küf vs gibi) nasıl oluştuğunun bilinmediği dönemlerde bilim insanları; Cansız maddelerin belli ortam ve şartlar altında canlı maddelere dönüştüğünü düşünüyordu. deney ve gözlem gibi bilimsel kuralların henüz yeterince gelişmediği çağlardaki bu düşünceye "Spontan jenerasyon" deniliyor. 
Çantadan muzu bir çıkardım bir anda sinek sürüsü ile karşılaştım,şekerlemenin üstünü karıncalar kaplamış, Çöp kutusundaki fıstık ezmesi artığı  kurtlarla dolmuş,Yoldaki sincap ölüsünün üstünde bir sürü sinek uçuşuyor,bütün bu küçük yaratıklar da nereden çıktı? 
İnsanlar binlerce yıl bu küçük yaratıkların bazı yerlerde nasıl birden bire ortaya çıkıverdiklerini merak edip durdu.
Mikroskopun icadından sonra tekrar alevlenen tartışma konusudur.
Su damlalarina, dışkılara ve iç organlara bakan bilimciler oradan oraya yüzen minik hayvancıklarla karşılaştılar ve böyle şeylerin ancak kendiliklerinden oluşabileceklerini öne sürdüler. 
 Bildergebnis für spontaneous generation

Bir hayvan birden bire; başka hiçbir canlı hayvan işe karışmadan ortaya çıkarsa “kendiliğinden oluşum" gerçekleşmiş olur. Bu açıklamaya göre şekerdeki karıncalar şekerden, çöp kutusundaki kurtlar çöplerden, ölü sincabın çevresindeki sinekler de ölü sincaptan bir anda yaşama geçmişlerdir. İnsanlar uzun yıllar çeşitli hayvanların aniden ortaya çıkmasına kendiliğinden oluşumun neden olduğunu varsaydı. Bazı kişiler kazların ağaçlardan hayata geldiğine ve kuzuların karpuzdan çıktığına inanıyorlardı. Bazılarıysa bir su birikintisinde ki kurbağaların yağmur bulutlarından kendiliğinden oluştuklarına ve yağmurla toprağa düştüklerine inanıyorlardı.
 
Bu düşünceyi çürüten ise, Pasteur oldu. Yaptığı "kontrollü deney"ler ile, canlıların kendiliğinden oluşmadığını, zaten her maddenin içinde veya yüzeyinde çok sayıda bakteri bulunduğunu, bakterilerin havayla da taşınabildiğini ve bu bakterilerin uygun ortam bulduklarında çoğaldıklarını "kuğu boyunlu şişe" deneyleri ile bilim dünyasına ispatladı. izole ama hava da alabilen ortamlardaki bakterileri öldürdüğünüzde "kendiliğinden canlı oluşumu"nun görülmediğini ortaya koydu. bugün hala uygulanan "pastörizasyon" tekniği de buradan gelir.
Sonrasında cansız varlıklardan nasıl canlılığın geliştiği abiyogenez ve evrim teorisi ile ortaya konuldu ve konu aydınlatılmış oldu. 

Kontröllü ve kontrölsüz bu deneylerin bazıları,
Bildergebnis für jan baptiste van helmont experiment

Van Helmont Deneyi (Belcikali-1580-1644)
1600'lü yıllarda, Van Helmont adında Belçikalı bir bilim insanı kendiliğinden oluşum modelini sınamaya karar verdi. Kirli, terli bir gömlek yığınının üstünü buğdayla kapladı ve hayvanların burada oluşup oluşmayacaklarını gözlemeye koyuldu. Oluştular 21 gün sonra Helmont gömleklerin arasında bir sürü fare buldu. Bundan çıkardığı sonuç şu oldu: Terli gömlekler ve buğday karışımı fare doğuruyordu.[1]

 Athanasius Kircher(Alman-1602-1680)
Athanasius Kircher de bir avuç sinek ölüsünün üzerine bal döküp bekledikten sonra çok geçmeden ölü sineklerin üzerinin uçan sineklerle kapladığını tespit etmiş buradan da ölü sineklerle balın sinek doğurduğu sonucunu çıkarmıştır.

"Solucanlar  tembel vücutlarda büyür." Örneğin, eğer bir gece et bırakırsanız, ertesi sabah büyüteçle çeşitli boyutlarda solucanları görebilirsiniz. , Kircher'ın yağmur suyuna bıraktı kesik yılan eti ve otlarıda . Tüm girişimlerden sonra, şu sonuca varmıştır: “Yaşayan her şey, çürümeye baslayınca, kücük hayvanlar ortaya çıkartarak doğada dengeyi kuruyor.[2]


John Turberville Needham (ingiliz -katolik papaz ve fizikci 1713-1781)
Minik yaratıkların kendiliklerinden ortaya çıkıp çıkmadıklarını denemek icin bir miktar sebze suyunu, içinde bulunabilecek hayvancıkları öldürmek icin ısıttıktan sonra deney tüpüne bosaltıp bekledi. Tekrar baktığında yeni hayvancıklarla karsılaşınca teori yeniden araştırma konusu oldu[3]
 Ähnliches Foto
Lazzaro Spallanzani (Italyan -Papaz-Filozof-Fizikci 1729-1799) 

Sebze suyunu ısıtıp bir tüpe koyduktan sonra tüpün ağzını sıkıca kapattı, O da eskiden olduğu gibi bu hayvanların dışarıdan geldiğini düşünüyordu. Kontrollü deneyi sonucunda hayvancıklar yine oluşmadı[4

    An open container with meat has flies and the formation of maggots in meat. A cork-sealed container of meat has no flies and no formation of maggots in meat. A gauze covered container of meat has flies and maggots on the surface of the gauze but no maggots in the meat.

Francesco Redi (1626–1697)
Ancak, İtalyan bilim insanı Francesco Redi'nin bütün bu deneyler konusunda aklını karıştıran bir şey vardı. Ölü nesnelerin gerçekten canlı hayvanların doğumuna yol açıp açmadığını görmek için ölü yılanlar, ölü güvercinler, dana pirzolaları, at eti ve kuzu yüreklerini bir araya getirdi. Ancak Helmont ve Kircher den farklı olarak Redi, küçük hayvanların girmesini önlemek için bunları kapalı bir kutuya koydu.

Redi'nin deneye eklemiş olduğu, nesneleri kutuya kapatma aşaması nedeniyle onun deneyine kontrollü deneme diyebiliriz. Kontrollü bir denemede bilim insanı problemin yalnızca bir yönünün sınanmasını güvence altına alır.

Redi, Van Helmont'un deneyinin aynı anda bir değil, iki şey sınadığı kanısındaydı: acaba bu maddelerden hayvanlar doğabilir miydi ve acaba bu hayvanlar maddelerle ilişkilendirilebilir miydi?
Redi haklıydı. İlave ettiği kontrol, farklı sonuçlara yol açtı: Ortada ne fare, ne sinek, nede kurt vardı. Görünen tek şey, gerçekte kutunun dışında içeriye girmeye çalışan sineklerdi.
F. Redi “Böcek Soyları Üzerinde Deneyler” isimli eserinde bu teorinin geçersizliğini şöyle anlatmıştır.
“Eğer yanlış bildiride bulunmuşsam, bu bildiri benden daha akıllı biri tarafından düzeltilecektir. Yine de inançlarımı ifade etmeliyim. Başlangıçta ilahi emir ile dünyaya gelen ilk hayvanlar ve ilk bitkilerden sonra, artık mükemmel veya mükemmel olmayan başka çeşit hayvanlar veya bitkiler dünyaya gelmemiştir.”


Redi deneyinde ağzı açık ve kapalı şişeler içerisine et parçaları koymuş ve belirli bir süre beklemiştir. Daha sonra deneyin sonucunu şöyle açıklamıştır.

“Ağzı açık kavanozlardaki balıklar ve et parçası çok geçmeden kurtçuklarla dolmuştu ve sineklerin kavanozlara girip çıktıkları görülüyordu. Fakat, ağzı kapalı kavanozların içine de ölü balıklar konmasına ve birçok gün geçmesine rağmen bir kurtçuk bile görmedim.”[5.6]

 

Kaynaklar,
1.https://www.mnn.com/green-tech/research-innovations/stories/how-to-make-a-mouse-the-bizarre-recipes-borne-of-spontaneous 

2.http://folio.nzz.ch/2015/april/der-mann-der-glaubte-alles-zu-wissen

3.https://www.encyclopedia.com/science/dictionaries-thesauruses-pictures-and-press-releases/needham-john-turberville 

4.https://spontaneousgeneration.weebly.com/lazzaro-spallanzani.html


5.“Bilimsel Gaflar Doğruya Giden Eğri Yolda Serüvenler” (Tübitak yayınları, 1999); Mahmut POLAT, (Doktora tez çalışması, 2011)

6. https://courses.lumenlearning.com/microbiology/chapter/spontaneous-generation/

7.https://en.wikipedia.org/wiki/Spontaneous_generation
Tags

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.
Yorum Gönder (0)
Our website uses cookies to enhance your experience. Learn More
Accept !