Jurassic Park Filmindeki Velociraptor Neden Farklı Gösterildi?
Tarih öncesi canlılar söz konusu olduğunda akla gelen ilk isimlerden birisidir. Gerek beyazperdede gerekse kitaplarda sıkça konu oldular. Çoğumuz Michael Crichton’ın meşhur Jurassic Park romanından ve Steven Spielberg’in beyazperde yorumlamasından tanırız kendisini. Fakat gerçekte Velociraptor, filmlerde gösterildiğinden çok daha farklıdır. Peki gerçekten kimdir bu isim? Nedir? Ne değildir?Dinozorlar genel olarak ornithischianlar ve saurischianlar olmak üzere iki büyük takıma ayrılırlar. Velociraptor’lar ise saurischian takımının theropodlar alttakımı dahilinde dromaeosauridler yani ”raptorlar” ailesinin bir üyesi olarak taksonomide sınıflandırılırlar. Saurischian, kelime anlamı olarak kertenkele kalçalı demektir. Ornithischian ise kuş kalçalı demektir. Bu ayrım, dinozorların pelvis yapılarındaki morfolojik farka göre yapılır. Saurischianların coxae’sındaki yani kalça kemiklerindeki pubis yapısı ornithischianların aksine öne bakar. Fakat yine isme aldanmayın. Kuşların evrimsel olarak köken aldığı filogenetik takım, bu takımdır; kuş kalçalılar değil.
Micheal Crichton, 1980’lerde Jurassic Park’ı yazarken, Achillobator fosili daha yeni keşfedilmişti ve Velociraptor’un büyük bir varyasyonu olduğu tahmin ediliyordu. Velociraptor’da bile tüy izlerinin keşfi ile tüylerin varlığının doğrulanması 2000’lere dayanıyor. Ayrıca film ve kitaplar, Gregory S. Paul adındaki paleontologun ürettiği farklı bir taksonomiyi takip ediyordu. Gregory, Velociraptor’u birçok raptor (dromaeosauridae) türünü barındıran bir cins olarak düşünüyordu. İşte bu yüzden filmlerdeki zeki kızlarımız biraz fazla büyük ve tüysüz. Ardından filmin yapımı bittiğinde Utahraptor yeni keşfedildi.
Utahraptor (Hintçe kökenli utah, 'dağın tepesi' ve Latince raptor, 'hırsız' kelimelerinin kombinazasyonu) tepelerin hırsızı adındaki 120-130 milyon yıl önce, Kretase Devri'nde yaşadığı tahmin edilen Ostrommaysorum dinozordur.utahraptor, kuşlara en yakın fiziksel özellikleri gösteren ve içlerinde velociraptor’u da barındıran dromaeosauridae ailesinin, yeni keşfedilen kuzeni dakotaraptor ile beraber en büyük üyesidir.
Stan Winston’ın da ”paleontologlar keşfedemeden, ben yarattım!” şeklinde güzel bir esprisi dahi vardır. Ancak boyutu ve tüyleri elediğimizde pronasyonlu elleri, vücut oranları ve kafataslarının yapısı yine de hatalı! Bu hatalar, InGen’in kehribardaki sivrisinekten izole ettikleri DNA’nın genetik mutasyonlarına ya da kullandıkları amfibyen DNA’sı üzerinden oluşan varyasyonlara verilebilir. Yani kısaca bahaneler bulunabilir; fakat olayların üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen neden Jurassic World filminde yönetmen ve senaristler bu tür bilimsel ayrıntılara önem göstermiyor? Klasik serinin kalıplaşmış karakterlerini bozmamak için mi? Peki kalıplaşmış karakterler gerçeklerden daha mı değerli? Çoğu izleyici o bilgileri sorgulamadan benimser. Zaten bilimkurgu filmlerinin en önemli özelliklerinden birisi de bilimsel bilgiler vermesidir. Yine de neden aynı hatalar yapılmaya devam ediliyor? Ya da buna ”hata” demek ne kadar doğru? Çünkü yeni yönetmen Colin Trevorrow’un, Jurassic World için şöyle bir açıklama yaptı:
”Bizim dinozorlar üzerindeki anlayışımız sürekli gelişecek. Bu değişimi senaryolara uydurmak zor olacaktır. Bu yüzden başladığımız gibi yola InGen’in yarattığı dinozorlarla devam etmek daha uygun olur.”Ayrıca bir Jurassic Park hipotezine göre; tüylü dinozorlar fazla dikkat çekici değilmiş. Park’ta tüylü dinozorlar istenmiyormuş. Bu yüzden de Park’ın ekonomisi için genetik olarak tüyler kaldırılmış.
Şimdi Jurassic Park’ta gösterilen Velociraptor dış görünüşünü tamamen unutmanızı istiyorum. Oradaki bir Velociraptor’dan ziyade daha çok tüysüz bir Deinonychus, Achillobator ya da biraz daha büyütürsek bir Utahraptor gibidir. Yine ”Jurassic” Park isminden tahmin edeceğinizin üzere Mezozoik Zaman içerisinde Jura Döneminde yaşadığını tahmin edebilirsiniz, lakin yaklaşık olarak 85.8 milyon yıl ile 71 milyon yıl öncesine denk gelen Geç Kretase Döneminde yaşadılar. Soğuk kanlı bir kertenkele değil, ılık kanlı bir aviandırlar. Peki bu, Jurassic Park efsanesine leke sürer mi? Tabii ki, hayır!
Şimdiye kadar bulunan Velociraptor fosilleri içerisinde V.mongoliensis ve V.osmolskae olmak üzere 2 türü tespit edilebilmiştir.
Canlılarda kemikler rastgele şekillenmez. Bağlı oldukları ligament, kaslar ve sinirler ile embriyonik dönemden itibaren şekillenirler. Kuşlara benzer olarak ön kol kemiklerinin arka kısmında tüy çıkıntıları bulunur. Ayrıca günümüz avianlar olan kuşların gagalarında, tırnaklarında ve tüylerinde bulunan beta-keratin proteinin tarih öncesi avianlarda da pozitif çıkması sonucu tüylerin varlığını kesin olarak anlayabiliyoruz. Unutmamak gerekir ki bahsedilen tüy izleri her tarih öncesi avianda bulunmayabilir. Bu izlerin olmaması tüylerin olmadığı anlamına gelmez. Tıpkı flamingo kemiklerinin de bu izlere sahip olmaması gibi.
Yukarıda bir raptor türü olan Deinonychus antirrhopus’tan da gördüğümüz gibi kolları ve tüyleri uçmak için oldukça elverişsiz. Bu yüzden tüyleri uçmaktan ziyade aerodinamiklik kazandırıyordu. Aynı zamanda cinsel seçilime büyük katkıları olduğu, kuluçkaya yatarken izolasyon sağladığı, vücut sıcaklığını düzenlemek üzere termoregülasyon görevi gördüğü ve düşmanlarına güç gösterisi yapmaya yaradığı düşünülüyor.
Utahraptor Aslında Hantaldı
2010'da Utahraptor'un eksik kısımlarını tamamlamak için Achillobator ve Deinonychus'tan yararlanılmıştı. Uzun
zamandır üzerinde çalışan Scott Hartman, Jim Kirkland, Mark Loewen ve
takım arkadaşları yeni rekonstrüksiyonu sundu. Yeni Utahraptor,
inanılmaz derecede dayanıklı ve tuhaf görünmektedir. Kuyruk uzunluğu
azaltıldı; ancak diğer dromaeosaurlardan daha fazla hareketli. Gövde
önden arkaya kısa mesafedeydi, fakat güçlü sırt kasları tarafından desteklenen uzun omuriliği vardı.
Açıkça uzun mesafeli hızlı bir koşucu değil; son derece sağlam
ve dayanıklı yürüyücüydü. Bu yeni fikir, BYU'dan alınan numunelere,
örnek numuneye ve saha alanındaki bazı unsurlara dayanmaktadır.
Hindi boyutunda
Boyutlarına gelirsek yetişkin bir Velociraptor, yaklaşık olarak bir hindi büyüklüğündedir. Ağırlığı 15 kg civarlarında, uzunluğu 2 m ve yükseliği ise 45 – 50 cm civarındadır. Kafatası diğer raptor türlerine göre biraz daha uzundur. Etçildir, jilete benzer dişlerinin arkası ön taraflarına göre tırtıklı ve keskindir. İkinci parmağı diğerlerinden büyük olan keskin tırnaklı büyük bir ele (manus) sahiptir. Bilek (carpal) kemikleri kuşlarınkine aşırı benzerlik gösterir. Çoğu theropod 3 ayak parmağı üzerinde yürür. Fakat raptorlar 3. ve 4. ayak parmakları üzerinde yürürler. Çünkü, 1. ayak parmağı avlanmak için özelleşmiştir. Yaklaşık 6,5 – 9 cm’ye ulaşan kıvrımlı keskin pençesi ile avına kenetlenmesini sağlar. Keskin pençelerini ve jilet gibi dişlerini kullanarak avının damar yolunu kesip saniyeler için öldürebilir. Ayrıca kuyrukları uzun ve yere paralel sert bir şekilde durur. Bu sayede hızlı koşularda rotasyon ve stabilite ile beraber keskin manevralar yapabilmesini sağlar.
Yine çok yapılan bir hata ise, çoğu bipedal theropodun avuç içlerinin yere dönük olarak gösterilmesidir. Fakat kuşlar gibi bilek kemikleri pronasyon yapmalarını engeller. Bu yüzden el ayası (facies digitalis palmaris), yere değil alkışlamaya benzer olarak sürekli birbirine ve mediale dönük yani vücuda bakar. Primatlarda pronasyon, önkolun radioulnar ekleminde yapılır. Fakat bipedal theropodlarda radius’un sonu ulna’nın yanında kilitlenir. Bu yüzden hareketi kısıtlar. El ayasının yere bakması için yapmaları gereken hareket, kuşların kanatlarını açmasına benzer olarak kolları laterale doğru kaldırmaktır.
Genelde sürü ile avlanırlar. Kendilerinden büyük avları indirmek için bir aslan sürüsü gibi davrandıkları düşünülüyor. Paleoekolojik spekülasyonlar üzerinden söyleyebiliriz ki genelde küçük kertenkeleler, proto-primatlar ve böcekler ile birlikte en büyük olarak domuz büyüklüğünde avları tercih ediyorlardı.
Bulunan bir Protoceratops ve Velociraptor fosili sayesinde somut bir kanıta dahi sahip olduk. Ayrıca 3 ile 4 m ileri ve yükseğe sıçrayabilirler. Bu sıçrayış hem gövdesinin bacak kaslarına için hafif kalmasından hem de içi boş kemikleri ve kuş benzeri kanatları sayesinde avantajlı olmasından kaynaklanır. Şu an bir Velociraptor yaşasaydı, bizim için tuhaf bir kuştan farkı olmazdı.
Çoğunlukla Moğolistan ve Çin civarında fosiller bulunduğu için yaşam alanlarının oralar olduğu düşünülüyor. Zekayı belirleyen önemli özelliklerden birisi beyin/vücut oranıdır. Bu sayı büyüdükçe canlının zekası da artar. Dolayısıyla evet, diyebiliriz ki raptorlar, diğer türlere göre daha zekidirler. Fakat bilgi olsun diye belirtelim, bilinen en zeki tür Troodon’dur. Neredeyse bir keseli memeli kadar zekidirler. Hatta bir rivayete göre eğer 70 milyon yıl boyunca nesillerini devam ettirebilselerdi biz insanların zeka seviyesine bile ulaşabilirlerdi. Kısaca Kretase Döneminin Albert Einstein’ları diyebiliriz. Bana güvenmiyorsanız önlerine bir Rubik Küp koyun ve olacakları izleyin.
Kaynaklar
1.https://www.bilimkurgukulubu.com/genel/bilim-teknoloji/velociraptor/
2.https://en.wikipedia.org/wiki/Utahraptor
3.http://www.skeletaldrawing.com/home/at-long-last-utahraptor