Lazarus Fenomeni ve Öldükten Sonra Dirilmek Mümkün Müdür?

1
Bildergebnis für bringing the dead back to life Lazarus Fenomeni
Tıp, bu tip olayları “oto-resüsitasyon” ya da tıp terminolojisindeki karşılığı olarak bilinen “Lazarus fenomeni” olarak adlandırıyor.Adını, Yeni Ahit'te geçen ve öldükten sonra İsa tarafından diriltilen Lazarus'tan alır. İncil’de, İsa’nın mucizelerinden biri olarak, Beytanyalı Lazarus’un diriltilmesi ayrıntılı şekilde anlatılır. Cüzzamdan ölen Lazar, İsa tarafından ölümünden 4 gün sonra “el, ayak ve yüzü sargılı halde” diriltilir.
Adli tıp uzmanı Aykut Taner Güven, “Adli Tıbbi Açıdan Lazarus Fenomeni: Bir Olgu Sunumu” başlıklı çalışmasında, Türkiye’de yaşanan örneği Gavril Petridis, Şeyda Şebnem Özkal ve Ersi Abacı Kalfaoğlu ile birlikte bilimsel bir makalede ele aldı. Makaleye göre, ilk kez kayıtlara geçen Lazarus fenomeni olayı şöyle gerçekleşti: 69 yaşındaki erkek hasta, Alzheimer sendromu tanısıyla uzun süredir izleniyordu. Evinde solunum sıkıntısı yaşayınca hastaneye kaldırıldı. Saatler 10.20’yi gösteriyordu.
Öldükten 3.5 saat sonra dirilen hasta
İlk muayenede, solunumu yoktu. Göz bebekleri büyümüş, kalp atışı durmuştu. Doktorlar, hastayı “eks duhul” olarak değerlendirip hemen canlandırma işlemi uygulamaya başladı. Ancak hekimlerin çabası karşılıksız kaldı ve EKG cihazındaki düz çizgide bir değişiklik olmadı. Gazete Habertürk'ten Zülfikar Ali Aydın'ın haberine göre hasta, saat 11.00’de “Öldü”olarak kayıtlara geçti ve hastane morguna kaldırıldı. Hasta yakınları, ölüm saatinden 3 saat sonra cenazeyi almak için morga gitti. 14.30 sıralarında morga girdiklerinde, ölüm bildiriminden 3 saat 30 dakika sonra hastanın nefes aldığını fark ettiler. Hasta, yoğun bakım ünitesine alındı.
Diğer örneklerle kıyaslandığında dünya üzerinde 3 saat 30 dakika sonra yeniden yaşadığının fark edilmesiyle bir dünya rekoru kıran hasta, yoğun bakımda 10 gün daha yaşadıktan sonra hayatını kaybetti.
Şikayetçi oldular
Dünyadaki örnekler incelendiğinde, Lazarus fenomeni, EKG çizgisi düz bir çizgiye dönüştükten 30 saniye ya da en fazla 3 dakika sonra gerçekleşiyordu. Doktorların, EKG çizgisinin 10 dakika düz çizgi halinde kaldığını takip ettikten sonra hasta yakınlarına “Öldü” haberini vermesi gerekiyordu. Ancak söz konusu vakada 3 dakika içinde haber vermişlerdi. Hasta yakınları, İstanbul Tabip Odası’na “Hekim hatası var” şikâyetinde bulundu. Kayıtlar incelendi, doktorların bir hatası olmadığına ve canlandırma işleminin yeterli süre uygulandığına karar verildi. Bu karar üzerine aile iddiasını savcılığa taşımadı ve hastaya otopsi de yapılmadı.

Gülyabani,hortlak,cadı,cin,çarşambakarısı
Akyazı’nın bir köyünde ortaya çıktığı söylenen “gulyabanî” benzeri hayâlî yaratıklar tarihimizde az da olsa hep vârolmuş, hattâ resmî belgelere de girmişlerdir.Bu rapor, devletin yayın organı olan takvim-i vekayi gazetesinin 19 rebiülahir 1249 (5 eylül 1833) tarihli, 68 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. İşte, bu iddialardan ikisi: Tırnova’da “cadı” olan Yeniçeriler ile 1921’de Taksim’in göbeğinde hortladığı söylenen Margaret Muazzez Hanım’ın öyküleri...
Sakarya`nın Akyazı İlçesi’ne bağlı Yeniköy’de Ramazan ayından bir hafta önce görülen “gulyabanî” yani bir çeşit hortlak kapıları zorlamış, bahçelerde gezinmiş, evlerin pencerelerini taşlamış, köy sakinleri peşine düşmüşler ama hortlak her seferinde izini kaybettirmiş!
Folklörümüzde “gulyabanî”, “karakoncolos” yahut “çarşambakarısı” gibi hortlak kavramlarına sık da olmasa rastlanmasına rağmen, bizde gelenek hâlini almış bir cadı ve vampir inancı yoktur. Cadılar ve vampirler Orta Avrupa’nın, Balkanlar’ın ve özellikle de Romanya’nın efsanelerinde geçer, hattâ böyle hayalî varlıklar o bölgelerdeki Müslüman halkın ilmihallerine kadar girmiş, yaratıklardan korunma duaları bile yazılmıştır.
Bu bölgelerdeki hortlak ve vampir kavramları Anadolu’da ve Anadolu’nun doğusundan başlayarak Orta Asya’ya kadar uzanan bölgelerde geleneklerin etkisi ile yerlerini “cinlere” bırakır. Balkan ilmihallerindeki vampirden korunma dualarının yerini cinlerden korunma duaları ve muskalar alır, Balkanlar’da yapılan “vampiri yoketme” ameliyesi de doğuda “cin çıkartma”ya döner.

Devletin resmi gazetesinde
Dolayısı ile hortlak ve gulyabanî söylentilerine resmî tarihlerimizde ve arşiv belgelerimizde az miktarda raslanır ve bu söylentilerden biri 19. asırda şimdi Bulgaristan’da bulunan Tırnova kasabasında ortaya çıkmış, hattâ zamanın resmî gazetesi olan “Takvim-i Vekayî”- nin 6 Ekim 1833 günkü nüshasına kadar girmiştir.
Gazetede Tırnova kasabasının kadısı Ahmed Şükrü Efendi’nin bir mektubu yeralmakta, kadı efendi iki yeniçerinin hortlayıp “cadı” hâline geldiklerini ama “icaplarına bakıldığı”nı anlatmakta ve şöyle yazmaktadır:
“...Tırnovo’da cadılar türedi. Gün battıktan sonra evlere dadanıp erzak namına ne varsa; un, yağ, şeker, bal gibi şeyleri birbirine katıyor, içlerine bazen toprak bile karıştırıyorlar. Evlere girerek yüklüklerde duran yorganları, şilteleri, yastıkları ve bohçaları didikleyip açıyorlar. Zaman zaman insanların üzerine taş, toprak, çanak çömlek fırlattıkları halde atanları kimse görmüyor.

Bildergebnis für bringing the dead back to life 
Kazık çakıp haşladılar
Son zamanlarda birkaç erkekle kadının üstüne saldırdılar. Zavallılara ne olduğunu sorduğumuz zaman ‘Üzerimize manda çöktü sandık!’ dediler ama birşey görmemişlerdi. Halk, en sonunda bunun cadı işi olduğuna karar verdi ve birçok aile evini başka yerlere taşımak zorunda kaldı.
Civar kasabalardan İslimye’de yaşayan ve cadı çıkartmakla şöhret bulmuş olan Nikola isimli bir Rum, bu işi halletmek üzere kasabaya çağırıldı ve kendisiyle meseleyi halletmesine karşılık 800 kuruşa pazarlık edildi. Nikola, beraberinde getirdiği üzeri resimli bir tahta ile kasaba mezarlığına gitti, tahtayı parmağının üzerine yerleştirerek çevirdi. Meğer resimli tahtanın üzerine dönük durduğu mezarda cadı olurmuş!
Niko’nun tesbit ettiği mezarlar, vaktiyle Yeniçeri Ocağı’na mensup iki yeniçeriye, Ali Alemdar ve Abdi Alemdar adındaki eşkıyaya aitti. Her iki mezarı da açtık ve korkunç bir manzarayla karşılaştık: Cesedler yarım misli büyümüş, kılları, parmakları ve tırnakları üçer, dörder kat uzamıştı.
Mezarların başında bekleşenler de bu manzarayı gördüler. Bu iki zorba, Yeniçeri Ocağı kaldırılırken her nasılsa yaşlarının ileri olmasından istifade etmiş ve cellât eline düşmeyerek ecelleriyle ölmüşlerdi. Sağlıklarında yaptıkları zorbalığı şimdi de kötü ruhları yapıyor, zavallı kasaba halkını rahatsız ediyorlardı.

Devletin kara propagandası 
Cadıcı Nikola, bunların sonsuza kadar yokedilmeleri için karınlarına birer ağaç kazık saplanması ve yüreklerinin de kaynar suya atılarak haşlanması gerektiğini anlattı. Cesedlerin mezarlarından çıkarttıktan sona karınlarına kazık sapladık, yüreklerini sökerek kaynar suya atıp haşladık. Nikola, daha sonra cesetlerin yakılması gerektiğini söyledi. Bu işin şeriata uygun olduğuna karar verilince cesedler hemen oracıkta yakıldı ve böylelikle kasabamız bu cadı belâsından çok şükür kurtulmuş oldu!..”.
Tırnova’da yaşandığı iddia edilen cadı hikâyesi, Yeniçeri Ocağı’nın İkinci Mahmud tarafından kaldırılmasının ardından, halkın zaten yokolmuş bulunan Yeniçerilerden daha da nefret etmesi sağlanması için devlet tarafından çıkartılmış yanıltıcı propagandalarından biri gibidir.

İmam ile papaz yanyana
Bir başka hortlak hadisesi seneler sonra, 1921 Mart’ında bu defa İstanbul’da, o senelerde etrafı mezarlık olan ve ortasında koskoca bir kışlanın yükseldiği Taksim’de yaşandı: Kocası tarafından parçalanarak öldürülen Margaret Muazzez adındaki bir kadının mezardan çıkan hortlağı geceleri herkesi rahatsız ediyordu!
Halk, hortlağı kaçırmak için cin çıkarmakla şöhret bulmuş olan Şevki Efendi adında bir imama müracaat etti. Şevki Efendi bu işi tek başına yapamayacağını söyledi, yanına Meliton isminde bir Rum papazını aldı. Margaret Muazzez Hanım’ın mezarını buldu, mezarın başında 18 ayrı ottan yapılan ve cin kaçırmaya mahsus bir tütsü yaktı, 999 defa Yasin Suresi’ni okudu ve sonra cinleri kovaladığına inanılan “Tukanus” isimli daha büyük cinin adını defalarca zikretti. Papaz Meliton Efendi de iki bin defa “Kiri Eleisson” duasını zikretti ve Margaret Muazzez’in hayaleti Taksim’de bir daha görülmedi!
Akyazı’daki gulyabanî hadisesinden önce gazetelerimizde haber olan en son hayalet hadisesini de hatırlatayım: Büyük Millet Meclisi’nde 2005 Ekim’inde görülmüş, geceleri camlardan içeri girdiği, kulislerde ve siyasî partilerin grup salonlarında dolaştığı iddia edilmiş, sonra da geldiği gibi birdenbire kaybolmuştu!

Öldükten Sonra Dirilmek Mümkün Müdür?
Uzmanlar, hastanın kanını boşaltıp yerine tuzlu soğuk su enjekte etme yoluyla insanları ölümün eşiğinden hayata döndüren bir yöntem üzerinde çalışıyor.
“Vücut ısınız 10 santigrat derece, beyin fonksiyonlarınız durmuş, kanınız akıtılmış ve kalbiniz durmuşsa, herkes bunu ölüm olarak tanımlama konusunda hemfikir olacaktır,” diyor Arizona Üniversitesi’nden Peter Rhee. “Ama sizi yine de hayata döndürebiliriz,” diye devam ediyor.
Rhee doğru söylüyor. Maryland Üniversitesi’nden Samuel Tisherman ile birlikte, bedenin saatlerce ‘gecikmeli canlandırma’ adı verilen durumda kalmasının mümkün olduğunu gösterdiler. Bugüne kadar sadece hayvanlar üzerinde denenmiş olan bu uygulama, vücuttan kanın boşatılmasını ve vücut ısısının 20 santigrat derece düşürülmesini gerektiriyor.
Yaralanma hali giderildikten sonra kan geri pompalanıyor ve vücut ısısı yavaş yavaş yükseltiliyor. “Kan geri pompalandığında vücut hemen pembeleşiyor,” diyor Rhee. Vücut ısısı belli bir dereceye ulaştığında kalp kendiliğinden çalışmaya başlıyor. “Çok ilginç bir şekilde, 30 derecede kalp birdenbire tek tek atmaya başlıyor; ısı yükseldikçe kalp atışı da kendiliğinden artıyor,” diyor. Bu işlemden geçen hayvanlar uyandığında pek yan etki görülmeden ertesi gün normale dönüyor.
Bir süre önce Tisherman’ın, bu tekniğin Pennsylvania’da kurşun yarası almış insanlar üzerinde deneneceğini açıklaması bütün dünyada yankı yaratmıştı. Yani yaralanma sonucu kalp atışları duran bu hastalar için bu uygulama son şansları olacaktı.
Tisherman kamuoyunun bu tekniği bilim-kurgu olarak algılamasını istemiyor. Ancak Rhee bu çalışmanın böylesi bir deneyin başlangıcı olabileceği görüşünde.
New York Devlet Üniversitesi’nden Sam Parnia bu konuda şunları söylüyor: “Hepimiz ölümün mutlak bir an olduğu düşüncesiyle yetiştirildik; ölünce artık geri dönüşünüz yok gibi. Bu bir zamanlar doğruydu, ama şimdi kalp masajının keşfinden bu yana şunu anladık ki öldükten saatler sonra bile vücudunuzdaki hücreler ‘ölü’ hale gelmiyor hemen… Kadavra olduktan sonra bile hala hayata döndürülebilirsiniz yani.”
Belirsiz çizgi
Tisherman artık ölümü, tanımın sübjektif olduğunun farkında olmakla beraber, doktorların kalp masajından umut kestikleri an olarak değerlendiriyor. Geçen Aralık ayında Resuscitation adlı dergide yayımlanan bir makale çalkantı yaratmıştı. Makalede, hastanelerin acil servislerinde çalışan doktorlar arasında yapılan bir ankette, bu doktorların %50’sinin, ‘Lazarus olgusu’ olarak adlandırılan ve artık umut kesilen bazı hastalarda kalbin kendi kendine yeniden çalışmaya başlamasına tanık oldukları belirtiliyordu.
Kalbi yeniden çalıştırmak işin sadece başlangıcı; kalp durması ardından görülen oksijen yetersizliği, başta beyin olmak üzere hayati organlarda ciddi hasara yol açabiliyor. Tisherman, oksijensiz geçen her dakikada bu organlar yavaş yavaş ölmeye başlıyor,” diyor.
Tisherman’ın öğretmeni ve 1960’larda geliştirdiği kalp masajı tekniğiyle ölüm algısının değişmesine yol açan bir bilim adamı olan Peter Safar bu soruna da bir çözüm getirmiş: Buz parçalarıyla vücut ısısını 33 dereceye kadar düşürüp hücrelerin daha yavaş çalışmasını sağlayarak oksijen eksikliğinin yol açacağı hasarı asgariye indirmek.
Kalbi yeniden çalıştırılmak için uğraşılırken, kan dolaşımını ve oksijen pompalama görevini üstlenen makinelerle birlikte bu uygulama da kalp durması ve beyin ölümü vakaları açısından yeni bir fırsat yarattı. Bir süre önce Texas’taki bir hastanede 40 yaşındaki bir adamın üç buçuk saat süren kalp masajı boyunca zihni melekelerini yitirmeden hayatta kaldığı bildirilmişti. Ancak doktorların bu kadar uzun süre kalp masajına devam etmesini sağlayan motivasyon unsuru, kalp masajı sırasında hastanın bilincinin geri gelmesi ve konuşmaya başlaması olmuş. Buna şahit olan doktorlar daha önce böyle bir vakayla karşılaşmadıklarını belirtiyor.
Lazarus-Phänomen noch immer ein Rätsel 
Zaman kazanmak
Kalp durmasına travma sonucu yaralanma (kurşun yarası ya da araba kazası) durumu da eşlik ediyorsa hayata döndürme işlemlerini bu kadar uzun süreli uygulamak şu an için mümkün değil. Bugün açısından cerrahların yapabileceği en iyi şey, kol ve bacaklara giden atardamarları tıkadıktan sonra göğsü açıp kalp masajı yaparak yaralar dikilinceye kadar beyne birazcık kan akışını sağlamak. Bu durumda hayatta kalma oranı yüzde 10’dan daha az.
Bu nedenle Tisherman, vücut ısısını 10-15 dereceye kadar düşürerek doktorlara ameliyat için birkaç saat daha kazandırmak istiyor. Bu ölçüde vücut soğutma işlemi bugün de bazı kalp ameliyatlarında uygulanıyor. Tisherman’ın projesinde ise bu işlem ilk kez hastaneye ‘ölü’ olarak gelen kişilere uygulanıp kişi yeniden hayata döndürülmeye çalışılacak. Ölüm nedeniyle metabolizma durmuş olduğundan ve hücreleri canlı tutmak için kan gerekmediğinden vücuttaki kan boşaltılıyor ve vücudun hızlı bir şekilde soğuması için yerine tuzlu soğuk su dolduruluyor. Bu vücudu soğutmanın en hızlı yolu olarak biliniyor.
Tisherman, Rhee ve başka bilim insanlarıyla 20 yıllık bir çalışma sonucunda bu uygulamanın güvenli ve etkili olduğunu kantlayacak verileri toplamış. Deneylerin birçoğunda ölümcül yara almış domuzlar kullanılmış. Hayvanlar gerektiği kadar hızlı bir şekilde soğutulabilmişse, ki bu vücut ısısını dakikada 2 derece düşürmek demek, yüzde 90’dan fazlası, bir saatlik işlemin ardından vücutlarına kan geri pompalandığında yeniden canlanmış. Bu hayvanlar üzerinde yapılan testler, beyin aktivitelerinde de herhangi bir hasar oluşmadığını ve hafıza kaybı ortaya çıkmadığını göstermiş.
İnsan üzerinde deneme
Bu uygulamanın insanlar üzerinde denenmesi için izin almak kolay olmamış elbette. Ama bu yıl Tisherman’a Pennsylvania eyaletindeki Pittsburgh kentinde silahla yaralanmış hastalar üzerinde pilot deneme yapması için izin verilmiş. Baltimore ve Tuscon’da da deneme hazırlıkları yapılıyor.
Bütün tıbbi araştırmalarda olduğu gibi bunda da hayvanlar üzerindeki deneylerden insana geçiş bazı zorluklar içeriyor. Örneğin hayvanlara ameliyat sonrası kendi kanları verilmiş; insanlara ise kan bankalarında haftalarca beklemiş kanlar nakledilecek. Ayrıca hayvanlar anestezi altında yaralanırken, ateşli silahla yaralanmış insanlar normal haldeyken bu yarayı almış olacağı için vücudun bu travmaya vereceği tepki farklı olabilir. Fakat Tisherman iyimser bakıyor. “Domuzlar ve köpekler kanama halinde insana benzer tepki veriyor,” diyor.
Diğer doktorlar ise gelişmeleri ilgiyle izliyor. Bir doktor, beyni korumak için vücudu alışılagelmiş uygulamadan çok daha fazla soğutmak gerektiğini birçok kişinin bildiğini, ama uygulamadan korkulduğunu belirtiyor.
Denemeler başarılı olursa Tisherman bu işlemleri farklı travmalarda da kullanmak istiyor. İlk denemede kurşunla yaralanmış olanların seçilmesinin nedeni, kan kaybı kaynağının kolay bulunması. Ancak bir gün bu işlemin araba kazalarındaki yaralanmalarda görülen iç kanamalarda, kalp krizi ve daha başka hastalıklarda da uygulanması ümit ediliyor.
Bildergebnis für bringing the dead back to life 
Öldükten 3 yıl sonra dirilen adam
1979 yılında öldüğü söylenen Mustafa Yılmaz isimli adamın gömüldükten 3 yıl sonra mezardan çıktığı iddia edilmişti.Tamamen rayting uğruna yapılan bu haberde sorulması gereken temel sorular ve sorunlar bulunuyor.Örneğin mezardan çıkmak için neden 3 yıl beklemiş?Oksijensiz  bir ortamda hiçbir şey yemeden ve içmeden 3 yıl yaşamak mümkün degildir.
Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nde kozmolog ve fizikçi olan Sean Carroll adlı bir bilim insanı, ölüm sonrası yaşamla ilgili yaptığı bir açıklamayla gündeme oturmuştu.
Carroll'a göre ölüm sonrası yaşamın gerçek olabilmesi için, bilincin fiziksel vücuttan tamamen ayrı bir yere geçmesi gerekiyor. Fakat kendisine göre ortada bir sorun var; bilinç dediğimiz kavram sonsuz bir ruh değil, aksine tamamen fiziksel yapılar olan atomlardan oluşuyor.
Bilincimizin biz öldükten sonra var olmaya devam etmesi, atomlarımızın da bir arada kalmasını gerektiriyor. Fakat vücudumuzun öldükten sonra böyle bir gücü kalmıyor ve bilincimiz de bu nedenle yok oluyor.
Carroll'ın bahsettiği bir başka nokta ise kuantum alan teorisi.
Teoriye göre evrende her bir parçacık için bir alan bulunuyor. Örneğin fotonların da, elektronların da, protonların da kendine özel alanları var. Carroll'a göre hesaplamalar sonucunda bilinmeyen bir parçacığın var olduğunu gösteren bir delil yok, dolayısıyla bilinci taşıyan esrarengiz gizli parçacıkların da olması mümkün değil. Yine de bilinci bir yerden başka bir yere aktarma konusunda son zamanlarda pek çok çalışma yürütülüyor.
Alttaki videoda bu asparagas haberi izleyebilirsiniz.

Kaynaklar
1.http://www.bbc.com/future/story/20140704-i-bring-the-dead-back-to-life 
2.https://www.adlitipbulteni.com/index.php/atb/article/view/1080
3.https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/981152-akyazidaki-gulyabani-yabancimiz-degildir-bizde-bol-bol-ornegi-vardir 
4.https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23994804
5.https://emj.bmj.com/content/18/1/74.full
6.https://www.nytimes.com/2014/06/10/health/a-chilling-medical-trial.html?_r=0
7.https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/15580018
8.https://www.indy100.com/article/is-there-an-afterlife-life-after-death-impossible-scientist-claims-8043746
9.https://www.resuscitationjournal.com/article/S0300-9572(13)00448-6/fulltext
10.https://en.wikipedia.org/wiki/Lazarus_syndrome

Yorum Gönder

1 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.
Yorum Gönder
Our website uses cookies to enhance your experience. Learn More
Accept !