Betty ve Barney Hill Kaçırılma Vakası
Eylül 1961’de Betty ve Barney Hill isimli 40 lı yaşlardaki çift, tatil dönüşü arabayla ilerlerken New Hampshire’da gece vakti değişik ışıklar saçan bir gök cismi görürler. Cisim arabaya yaklaşınca Barney arabayı durdurup cisme dürbünle yakından bakmak ister. Cisim çok büyüktür ve dürbünle gördüğü kadarıyla 10-12 insanımsı figür camlardan bakmaktadır. Cismin alt kısmından yere doğru “kollar” inmeye başlayınca Barney kaçırılacaklarını düşünerek arabaya atlar ve kaçmaya başlarlar. Bu sırada arabadan ilginç sesler de gelmektedir.
Şafak vakti eve varırlar ancak değişik şeyler hissettiklerini farkederler. Örneğin Betty bavullarını boşaltmaktansa kapının yanında tutmakta ısrarcıdır. Barney, sürekli aynada cinsel organını inceleme isteği duymaktadır, ama anormal bir şey görememektedir. İkisi de uzun banyolar yapmaya başlarlar. İkisi de arabadan gelen seslerden eve varışlarına kadarki olayları tam hatırlayamadıklarını farkederler. “Kayıp” bir zaman sözkonusudur. 21 Eylül’de çift olayı Amerikan ordusuna ihbar eder. Ertesi gün 30 dakika süren bir telefon görüşmesi sonrasında hazırlanan rapor, UFO’ları inceleyen ordu komitesi olan “Project Blue Book“a gönderilir. Olaydan bir kaç gün sonra Betty, kütüphaneden UFO’larla ilgili bir kaç kitap alır.
Betty, 2 hafta sonra tekrar eden kabuslar görmeye başlar. Hatırlayamadıkları zaman dilimi hipnozcu doktorların yardımıyla açığa çıkar. Buna göre Betty ve Barney Hill, insansı uzaylıların bulunduğu uzay gemisine götürülmüş ve üstlerinde deneyler yapılmıştı. Uzaylılar ufak tefektir ve aksanları kötü olsa da İngilizce konuşmaktadırlar. Uzaylılardan bir tanesi Betty’den deri, tırnak, saç örnekleri alır; karnına uzun bir iğne batırır ve Betty acı duyunca elini Betty’nin kafasına koyar ve acı kaybolur.
Betty “lider” olarak tanıtılan uzaylıyla konuşurken içeri bir başka uzaylı girer ve değişik bir dilde lidere bir şeyler anlatır, sonra ikisi birden odadan ayrılır. Geri geldiklerinde lider Betty’nin dişlerini inceleyip sökmeye çalışır, ama beceremez. Niye Barney’in dişlerinin kolayca çıktığını sorunca Betty onların protez olduğunu ve insanların yaşlandıkça dişlerini kaybettiklerini söyler. Lider “yaşlanma” kavramını anlayamamıştır. Betty “yıl” kavramını anlatmaya çalıştıysa da onu da anlamamıştır.
Betty bu karşılaşmayı ispatlayabilmesi için bir “hatıra” ister. Lider de kadını bir başka odaya götürerek geniş bir kitapı almasına izin verir. Betty sonra nereden geldiklerini sorar. Lider de bir yıldız haritası çıkarır. Haritada değişik yıldızlar ve rotalar işaretlidir. Uzaylı Betty’e dünyanın yerini haritada bulup bulamayacağını sorar, o da bulamayacağını söylediğinde Betty’e konuya yabancı olduğu için nereden geldiğini anlatamayacağını söyler.
Bu sırada Barney odaya getirilir ve gemiden dışarı yönlendirilirler. Ancak uzaylılar aralarında tartışmaya başlarlar ve lider Betty’e verdiği kitabı geri ister. Diğer uzaylıların bu karşılaşmayı hatırlamasını bile istemediğini söylerler ama Betty “ne olursa olsun bir gün bu olayı hatırlayacağım” şeklinde cevap verir. Betty ve Barney Hill arabalarına geri bırakılır ve gemi uzaklaştıktan sonra tekrar yola koyulur ve eve giderler.
Kapsamlı Analiz
Bu konu ile alakalı en kapsamlı ve detaylı analizi "Şüpheci Melek"isimli blog sayfası yapmış.
Uzaylıların dünyayı ziyaret ettikleri ve bazı insanları kaçırıp üstlerinde deneyler yaptıkları çok yaygın bir inanış. Amerikalıların yarısı bu somut kanıtı olmayan olağanüstü iddiaya inanıyor. Ancak bu kaçırılma olaylarının detayları biraz incelendiğinde gerçek olmama olasılıkları, gerçek olma olasılıklarının önüne geçiyor. Öncelikle evrende başka bir yerde aynı bizimki gibi bir bilinçli türün evrimleşmiş olma ihtimali var. Öte yandan evrim her zaman zeki canlılar oluşturacak diye bir kaide de yok – o yüzden evrendeki tek zeki canlı örneği biz de olabiliriz. Bu konuda bir şey söylemek için yeterli kanıtımız yok. Ancak unutulmaması gereken şeylerin en başında yıldızlararası yolculuğun hiç de kolay olmadığı geliyor.
Bizim Güneşten uzaklığımız 500 ışık saniyesi. Güneşe en yakın yıldız 4 ışık yılı uzaktaki Alpha Centauri. Bu kulağa yakın gibi gelse de aslında 42,5 trilyon kilometre uzakta. Saatte bir milyon km hızla gidiyor olsak bile oraya varmamız 4850 yıl sürer. An itibariyle en hızlı uzay aracı olan Helios, saatte 253000 km hızla gidebiliyor ve onun Alpha Centauri’ye varması 19000 yıl alır. İnsanlığın bilinen tarihinin topu topu 10.000 sene kadar olduğunu düşünürsek bu sürenin ne kadar uzun olduğunu anlayabiliriz. (Rakamlar yaklaşıktır)
Diğer gezegenlerdeki zeki yaşam ihtimaline rağmen, o gezegenlerden yayınlanacak bir radyo sinyalinin üstünde yaşam olan başka bir gezegene rastlaması olasılığı çok düşük. Tam olarak nereye gideceğinizi bilmeden uzayda zeki yaşam aramak boş bir uğraş olurdu. Bununla birlikte sinyali sonunda aldığımızda ve yerini belirlediğimizde bile o sinyalin kaynağından yüzlerce hatta binlerce yıl önce çıktığını düşünürsek o kaynağın artık o noktada olmama olasılığını da düşünmemiz gerekir.
Diğer bir deyişle, evrende zeki canlıların var olması ihtimali varken o canlılara ulaşmak (ya da onların bize ulaşması) ve o canlıların yerini tespit etmek (ya da onların bizi bulması) çok da kolay işler değil. Zeki canlıların yerini tespit etsek bile onlara ulaşabilmemiz için binlerce yıl sürecek yolculukları yapabiliyor olmamız gereklidir. Bu da yolculuğu gerçekleştirecek kişileri (ve/veya torunlarını) binlerce yıl canlı tutabilmeyi, binlerce yıllık uzay yolculuğuna dayanabilecek gemiler inşa edebilmeyi gerektirir. Bu problemler aşılması imkansız olmasa da yıldızlararası yolculuğun gerçekleşme ihtimalini epey düşürdükleri açık.
Olasılıklar çok düşük olsa da, uzay seyahati imkansız değil. Belki de gerçekten gerekli teknolojiye sahip, bu yolculukları yapabilecek kaynaklara sahip medeniyetler var. Peki böyle bir medeniyetten gelen uzaylılar dünyaya insanları kaçırıp üstlerinde ilkel deneyler mi yapmaya geliyorlar? En basitinden daha doğru dürüst uzaya çıkamamış olan insanoğlu, DNA’yı kullanarak klonlar üretebiliyor. Uzaylılar zeki canlılar niye sürekli insanları (ya da hayvanları) kaçırıyorlar? Bir tanesini kaçırıp ondan DNA örneği alıp sonra o DNA örneğinden ne istiyorlarsa öğrenmeyi akıl edemiyorlar mı? Ya da Hill’lerin hikayesini ele alalım. Sizce bu uzaklıkları aşmayı becermiş bir medeniyet, Betty’nin aktardığı şekilde bir muayeneye ihtiyaç duyar mı? Ya da hala kitap kullanır mı?
Peki bu hikayelerdeki bir çok ortak noktayı nasıl açıklarız? Çok basit, o da insanların başına gelen doğal olayların algılanışının kültür vasıtasıyla aktarılan bilgilerin süzgecinden geçmesi ve kişinin başından geçen olayı farklı yorumlaması. Bugün hemen hemen hepimiz uzaylıların en popüler tasvirine aşinayız. Bu bilgi bize medyadan, filmlerden, kitaplardan ve başka insanlardan geliyor. Tariflere uyan doğal bir olay yaşadığımızda ne yaşadığımızı bilmiyorsak, ama tarifini bildiğimiz bir şeye uyuyorsa o zaman yaşadığımız olayı en iyi bildiğimiz tarife uydurmak bizim için gayet doğal bir tepki. Örneğin “uyku felci” olarak bilinen şeyi doğu medeniyetleri karabasanlara atfederken, batıda bu olay 1940’lara kadar cinlere ve şeytanlara; 1940’lı yıllar gelip bilim kurgu yayınları popülarite kazanınca da uzaylılara atfedilmeye başlandı. Halbuki insanlar uyku felcinin ne olduğunu bilseler, ne karabasanlar ne de uzaylılara gerek kalmadan yaşadıklarını açıklayabiliyor olacaklardı.
Betty ve Barney Hill olayındaki hipnoz seansından bahsetmiştik. Bu seans sırasında Barney’in yaptığı uzaylı tarifi, 12 gün önce yayınlanan bir bilim kurgu dizisi olan “The Outer Limits”teki uzaylı tarifine tıpatıp uyuyordu. Buna benzer bir şekilde, uzaylı kaçırmalarına dair en temel temalar da 1930’larda yayınlanan “Buck Rogers” isimli çizgi roman serisinde bulunabiliyor.
Bu tema çoğunlukla
- kaçırılma, (burada önce muayene, sonra uzaylıların kaçırdıkları kişiyle sohbet etmeleri gemiyi gezdirmeleri gibi şeyler de görülür)
- olayı hatırlamama – hafıza kaybı – kayıp zaman dilimleri,
- hipnoz seansı sonrasında kaçırılma ve deneyleri hatırlama,
şeklinde oluşur. Bazı kaçırılma vakalarında kurbanlar kendilerine bir mikroçip ya da benzeri bir cisim yerleştirildiğini söylerler ve buna kanıt olarak yara izlerini gösterirler. Hepsi de uzaylıları aşağı yukarı aynı fiziksel özelliklere sahip olarak tarif ederler.
Uzaylılar tarafından kaçırıldıklarını iddia edenlerin tek kanıtları,
kendi sözleridir. Ünlü UFO araştırmacısı (ve çürütücüsü) Philip Klass
“insanoğlu hatıra biriktirmeyi çok seven bir türdür. Niye bu insanların
hiç birisi karşılaşmalarını kanıtlayabilecek bir hatıra almayı akıl
edemiyor?” diye sormuştur.
Betty ve Barney Hill vakasında bir diğer ilginç olay yıldız haritasıdır. Betty Hill, uzaylıların kendisine gösterdiği yıldız haritasını sonradan çizmiştir ve bu haritanın Zeta Reticuli yıldız sistemi perspektifinden Dünya ve çevresindeki gezegenler olduğu iddia edilmiştir. En altta Carl Sagan’ın konuyu ele aldığı 10 dakikalık videoyu izleyebilirsiniz. Video İngilizce ve youtube’da. İzlemek istemeyenler için özetleyeyim; Betty Hill’in çizdiği haritadaki yıldız noktaları arasında belli bir şekilde çizgiler çekilirse o zaman yıldız haritası gerçekten de Zeta Reticuli yıldız sistemi perspektifinden çizilmiş gibi görünebilmektedir. Ancak çizgiler olmadan baktığımızda herhangi bir benzerlik görülmemektedir.Video’da 5. dakikadan sonraki kısımda resimlerle izleyebilirsiniz.
Bu insanların yaşadığı şey nedir peki? Bu olayları en iyi “ortak kültürel yanılgı” terimiyle açıklayabiliyoruz. Bu olay “near death experience” ya da NDE (ölüme yaklaşan kişilerin deneyimleri) olarak bilinen “tünelin ucundaki ışık, büyük bir huzur hissi, kendi vücuduna yukarıdan bakma” hislerini yaşayan insanlarınkine benzerdir. Bu ortak deneyimler bu deneyimlerin fantazi olmadığını ispatlamaz. Büyük ihtimalle benzer hayat deneyimleri ve ölüm beklentilerine sahip insanların benzer beyinsel durumlara (yüksek stres altında beynin salgıladığı kimyasallar ya da elektrik tepkiler) sahip olduklarında gördükleri şeylerdir. Elimizdeki iki alternatif NDE yaşayan insanların deli ya da gerçekten öteki dünyaya gidip geri geldikleri değildir. Üçüncü bir alternatifimiz vardır ve olayla ilgili gayet doğal açıklamalar mevcuttur.
Uzaylılar tarafından kaçırılanların durumları da buna çok benzerdir. Her iki grubun da yaşadıkları deneyime dair tek kanıtları, kendi ifadeleri ve olayla ilgili hatırladıklarıdır. Uzaylılar tarafından kaçırıldıklarını idda edip de uzaylılarla ilgili bir kitap okumamış olan, bir film izlememiş olan birisini bulmak çok zordur. Bir de “hipnoz seansı” sırasında kişinin yaşadıklarını telkin yoluyla anlatması için cesaretlendirerek yönlendiren UFO heveslisi terapistleri hesaba katarsak (evet böyle kişiler var) o zaman bu ifadelerin niye şüpheyle yaklaşılması gerektiğini anlayabiliriz.
Eğer yazının başında biraz bahsettiğimiz büyük mesafeleri katedebilecek kadar zeki canlılar dünyayı ziyaret ediyorsa, bu ziyaretleri tarih boyunca yaptıklarını düşünmek çok da saçma olmayacaktır. Ancak eski insanların yanılgıları uzaylıları değil cinleri – şeytanları içeriyordu. Uzaylılar, 20. yüz yılda ortaya çıkan bir kavram. Bugün biz nasıl bir şeytanın bir hayvan kılığında gelip bir kadını hamile bıraktığı iddiasına gülebiliyorsak uzaylıların birilerini cinsel ilişki ve deneyler için kaçırdığı iddiasına da 15.yy’da yaşayan kişilerin gülmesi çok büyük olasılıktır. Zira bu olaylar karşılıklı olarak iki grubun da önyargılarına ve beklentilerine ters düşüyor. Sanat eserlerinde görüldüğü iddia edilen uçan daireler de uçan daire ya da uzaylı değil, tamamı dini motiflerdir.
Uzaylılar tarafından kaçırılma vakalarında hüsnü kuruntunun yerini de yadsımamak gereklidir. Bu hayattan daha yüksek bir boyuta geçmek, üstün bir varlık tarafından bir görev için seçilmek, bu vücudu ve hayatı daha iyi bir boyut için terketmek isteği hem uzaylı kaçırmalarını hem de dini deneyimleri etkileyebilecek doğal isteklerdir.
Bu insanların yaşadıkları şeylerde tarif ettikleri ortak noktaların beyinde fiziksel karşılıkları da olabilir. Makinedeki Hayalet isimli yazıda bahsedildiği gibi Michael Persinger NDE yaşayan kişilerin yaşadıklarını beynin belli yerlerini uyararak tekrar edebileceğimizi göstermiştir. Buna benzer bir şekilde pilot eğitimlerinde yüksek G gücüne maruz kalan kişiler de bayıldıklarında hemen hemen aynı deneyimi geçirmişlerdir. Yani belli beyinsel durumlar, belli hayalleri oluşturabilmektedir. Uzaylılar, konuşulan dil, görülen semboller gibi şeyler de spesifik bir beyin durumuyla ilgili olabilir. Bu beyin durumu da uyku felci, hafif epilepsi krizleri gibi şeylerle ilgili olabilir. Uyku felci uyku hali ve uyanıklık arasındaki durum olan ve Hypnagogia (uykuya dalma) veya hypnopompic (uykudan uyanma) olarak bilinen vücut durumunda oluşur ve bu iki hal bazı insanların halisünasyon görmelerine sebep olmaktadır. Kaçırıldığını iddia eden kişilerin “hareket edememe, korku duyma, sesinin çıkmaması, yanında birisinin varlığını hissetmesi, göğsüne birisinin bastırması” gibi şeyleri tarif etmesi uyku felcine birebir uyan semptomlardır. Aynı şekilde bizde karabasan diye bilinen olay da uyku felciyle ve bazen oluşan halisünasyonlarla açıklanabilir.
Elbette bir de psikolojik hastalıklar konusu var. Nöro taşıyıcıların hareketlerini düzenleyen ilaçlarla tedavi edilen şizofreni ya da manik depresyon hastaları sık sık Tanrı, Şeytan, uzaylılar, cinler, devlet görevlileri (gizli ajanlar vs) ile ilgili olaylar yaşadıklarını sanırlar.
Uzaylıların insanları kaçırdığına dair hikayeler makul ve akla yatkın gelmese de somut kanıt sunulduğu takdirde en katı şüpheci bile olayla ilgilenecektir. Ne yazık ki, bu olaylarla ilgili sunulan somut kanıtlar yetersizdir. Örneğin uzaylıların indiği iddia edilen yerlerde görülen izler incelendiğinde bunların mantar olduğu ya da başka doğal açıklamalar olduğu görülmüştür.
Ya da kaçırıldığını iddia eden kişilerin vücutlarında bulunan izler vardır. Bu izler de gayet doğal olaylarla açıklanabilmektedir. Bazı durumlarda bu kişiler vücutlarına mikroçip – verici gibi şeyler yerleştirildiğini iddia etmektedir ancak iş bu iddiayı ciddi bir şekilde incelemeye geldiğinde kimse vücuduna yerleştirilen mikroçipleri ya da vericileri standart bilimsel deneylere tabi tutmaya yanaşmamaktadır. Özetle, kaçırılma vakalarındaki kanıtlar arasında fiziksel kanıtlar en zayıfı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Vakanın hayal ürünü olduğunu ileri süren diğer tezler
1.Olay olduktan 2-3 yıl sonra ortaya çıkan elbiseden tetkik için parça alınmış, sonuçları onyıllar sonra çıkmıştır.Onca yıl sonra nerede muhafaza edildiği belli olmayan bir elbiseden alınan parça ile raporlanan sonuçların güvenilirliği yoktur.
2.Basına da bilgi veren kızkardeşinin, olaydan birkaç yıl önce gördüğü bir Ufo'yu kendisine anlatmış olmasından Betty çok etkilenmiş; bu olay Betty'nin bilinçaltına yerleşmişti. Ayrıca Barney'le birbirlerine anlattıkları bu hikayeye o kadar inanmışlardı ki, tam bir "mitomani" söz konusuydu.İki yıl boyunca hikaye o kadar çok anlatıldı, üzerinden o kadar çok geçildi ki, kendileri de inandılar.
3.Olay saatlerinde bölgede hava balonlarının uçtuğu bilgisi edinilmiştir.
4.Olayın vuku bulduğu saat, yolun ıssızlığı göz önüne alındığında yorgunluk veya uykusuzlukla bir araya geldiğinde herhangi bir ışık huzmesinin farklı algılanmasına, yanılsamalara veya halüsinasyona sebep olabileceği de düşünülmelidir.
Kaynaklar
1.https://en.wikipedia.org/wiki/Barney_and_Betty_Hill
2.https://en.wikipedia.org/wiki/Project_Blue_Book
3.http://edition.cnn.com/US/9706/15/ufo.poll/
4.https://en.wikipedia.org/wiki/Drake_equation
5.https://en.wikipedia.org/wiki/Alpha_Centauri
6.https://en.wikipedia.org/wiki/Helios_(spacecraft)
7.https://en.wikipedia.org/wiki/Cloning
8.https://tr.wikipedia.org/wiki/Uyku_felci
9.https://en.wikipedia.org/wiki/Zeta_Reticuli
10.https://en.wikipedia.org/wiki/Near-death_experience
11.https://en.wikipedia.org/wiki/False_dilemma
12.https://en.wikipedia.org/wiki/John_E._Mack
13.https://en.wikipedia.org/wiki/Wishful_thinking
14.https://suphecimelekblog.wordpress.com/2009/07/28/597/
15.Video YT-Carl Sagan- https://www.youtube.com/watch?v=fHebPhbaMc8