HAARP Nedir?
HAARP [1] , İngilizce High Frequency Auroral Research Program diye
anılan bir projenin baş harfleriyle tanımlanan (Yüksek Frekanslı Kutup
Işığı Araştırma Programı) iyonosferik araştırma programıdır. Program,
ABD Hava ve Deniz Kuvvetleri, Alaska Üniversitesi ve ABD Savunma
Bakanlığının bir kurumu olan Gelişmiş Savunma Araştırma Projeleri
Dairesi (Defense Advanced Research Projects Acency-DARPA) [2]
tarafından ortaklaşa finanse edilmektedir.
Sistem bir İngiliz kamu şirketi olan British Aerospace Electronic
Advanced Technologies-BAEAT [3] tarafından 1993 yılında Alaska’nın
Gakona kenti yakınlarındaki ABD Hava Kuvvetlerine ait bir sahada
kurulmuştur. Programın amacı, iyonosferi analiz etmek ve radyo iletişimi
ve radar gözetlemeleri için ileri iyonosferik teknolojileri geliştirme
potansiyelini araştırmaktır. Haarp İstasyonunun en göze çarpan cihazı,
yüksek frekans bandında (High Frequency-HF, frekans aralığı 3-30 MHz,
saniyede 3 ilâ 30 Mega Hertz, milyon kere titreşen sinyal) çalışan bir
yüksek güçlü radyo frekans vericisi olan İyonosferik Araştırma Cihazı
[4] (Ionospheric Research Instrument-IRI)’dır. IRI, iyonosferin sınırlı
bir alanını geçici olarak uyarır.
İstasyonda bulunan diğer cihazlar; bir VHF (Very High Frequency, Çok
Yüksek Frekans, aralığı 30-300 MHz) radarı, bir UHF (Ultra High
Frequency, Çok Daha Yüksek Frekans, aralığı 300-3000 MHz) radar, bir akı
manyetometre (fluxgate [5] magnetometer [6] , yerin manyetik alanın
şiddetini, yönünü ölçer), bir digisonda [7] (yüksek frekanslı
iyonosferik radyo yayınlarında gerçek zamanlı veri sağlayan, iyonosfere
yollanan ve geriye gelen sinyaller arasındaki zaman farkından iyonosfer
tabakasının yüksekliğini ölçen cihaz) ve uyarılmış iyonosfer bölgesinde
meydana gelen fiziksel olayları inceleyen bir endüksiyon
manyetometresidir.
Akı manyetometresi, Alaska Üniversitesi Jeofizik Enstitüsü tarafından
kurulmuştur ve dünyanın manyetik alanındaki değişikliklerin kayıtlarını
tutar. Bu kayıtlardaki ani ve keskin değişmeler jeomanyetik fırtınaları
işaret eder. Digisonda cihazı, iyonosferik araştırma cihazı IRI’nin
çalışacağı uygun frekansların seçimi için bilimadamlarına veri sağlar.
Tokyo Üniversitesince sağlanan endüksiyon manyetometresi, 0-5 MHz
arasındaki En Düşük Frekanslarda (Ultra Low Frequency-ULF) jeomanyetik
alandaki değişikliklerin ölçülmesinde kullanılır.
Haarp istasyonunun ana cihazı IRI’dir. Bu yüksek güçlü ve yüksek
frekanslı “Faz Dizili-Phased Array” radyo vericisinin 13 hektarlık
(130.000 m2) dikdörtgen bir alana yerleştirilmiş 12×15 şeklinde
sıralanmış 180 adet anteni vardır. IRI, iyonosferin küçük bir bölümünün
geçici olarak enerjilendirilmesinde kullanılır. Bu bozulmuş olan hacmin
araştırılmasıyla doğal iyonosferik süreçlerin anlaşılması için önemli
bilgiler elde edilir.
Haarp ile ilgili daha geniş bilgi, aşağıdaki [4] no’lu dipnotta
verilen kaynakta bulunabilir. Konunun daha iyi anlaşılması için
iyonosfer hakkında bazı temel bilgileri de aktaralım.
İyonosfer [8]
İyonosfer, dünyanın atmosferiyle manyetik alanı (manyetosfer)
arasındaki geçiş bölgesidir. İyonosfer, güneşin X ışınları ve morötesi
(UV) ışınlarının atmosfere erişebildiği seyreklikte, ancak bu ışınların
soğurulmasına yetecek kalınlıktadır. Stratosfere erişen morötesi ışınlar
burada ozon tabakasını oluşturur. İyonosfer, 70 km’den başlayarak
serbest elektron yoğunluğunun hızla artarak zirveye ulaştığı 300 km ve
sonra azalarak tamamen kaybolduğu 1000 km yüksekliğe kadar olan
katmandır.
İyonosfer tabakasındaki seyreltik gaz atomları veya molekülleri,
güneşten gelen X ve morötesi ışınların ve kısa dalga boylu güneş
radyasyonunun etkisiyle elektronlarını kaybederler. Gaz atom veya
moleküllerinden fotonlar tarafından kopartılan elektronlar yüksek bir
hız kazanır ve gazın sıcaklığı birkaç bin Kelvin (ölçülen Celcius
dereceli sıcaklık + 273) derecesine ulaşır. Serbest elektronların
fazlalığı radyo yayınlarını çok etkiler.
İyonosferin kendi içinde de bazı katmanları vardır. Bu katmanların sayısı ve kalınlıkları gece ve gündüz farklıdır.
İyonosferin profili çok değişkendir, dakika içinde, günlük, mevsimsel
ve yıldan yıla değişiklik gösterir. Bu değişiklik özellikle dünyanın
manyetik kutuplarında çok karmaşık bir hal alır.
İyonosferi geleneksel yollarla ölçmek çok zordur. Gaz yoğunluğu çok
düşük olduğundan balonla ulaşılamaz. Ayrıca gaz yoğunluğu, uydular için
de fazladır. O nedenle, bu tür çalışmalar Norveç’in Tromso kenti
yakınındaki EISCAT [9] iyonosferik ısıtıcı ve Haarp gibi sistemler
tarafından yapılabilir.
Bu iyonosferik araştırma sırasında verici sistem tarafından üretilen
sinyal, anten dizisine aktarılır ve dikey yönde yayınlanır. Çalışma
frekansına bağlı olarak, 70-350 km arasındaki bir yükseklikte sinyal,
çapı onlarca km ve kalınlığı birkaç metre olan bir hacımda kısmen
emilir. İyonosferdeki yüksek frekanslı (HF) sinyalin yoğunluğu 3 µW/cm2
(santimetrekarede 3 mikroWatt)’den daha azdır. Bu değer, güneşin dünyaya
ulaşan doğal elektromanyetik radyasyonundan onbinlerce kez ve
iyonorferi oluşturan güneşin doğal morötesi (UV ültraviyole) enerjisinin
yoğunluğundaki normal ve rastgele değişikliklerden yüzlerce defa daha
azdır.
Bu şekilde üretilen küçük etkiler, Haarp istasyonundaki hassas
bilimsel cihazlarla gözlenebilir ve gözlemler plazmaların ( bir kısım
elektronlarını kaybetmiş iyonlar ve serbest elektronlardan oluşan
gazlar) dinamiği hakkında bilgi ve güneş ile dünya arasındaki etkileşme
süreçlerinin anlaşılmasını sağlar.
Haarp ile elde edilen bazı bilimsel bulgular
IRI, sürekli dalga yayınladığı gibi, ayrıca 10 µs (mikro saniye)
aralıklarla darbeli yayın da yapar. Sürekli yayınla değiştirilen
iyonosfer bölgesinin bozunması darbeli yayınlarla incelenir.
Haarp projesi ile iyonosfere yüksek frekanslı (HF) 2,8-10 MHz frekans
aralığında 3,6 MW (mega watt, en fazla 2 adet rüzgar türbininin
ürettiği elektrik enerjisi) sürekli veya darbeli sinyal gönderir. Bu
vasıtayla bilimadamlarının, güneş rüzgarları yüzünden iyonosferde
meydana gelen değişiklikler ve radyo yayınlarının iyonosfer tarafından
etkilenmesine karşı bu etkileri azaltarak, sivil ve askeri alanlarda
daha hassas yer konumlama sistemleri (GPS) su ve yer altı araştırmaları
ki bunlar arasında denizaltı haberleşmesi ve toprak altındaki maden
cevheri araştırmaları vardır, için daha güvenilir ve etkili haberleşme
ve seyir sistemleri geliştirmelerini sağlar.
Haarp tarafından yayınlanan radyo sinyallerinin uyardığı iyonosfer
içindeki iyonlaşmış gazların emdikleri enerji nedeniyle titreşerek çok
düşük frekanslı sinyaller yaymaları nedeniyle 0,1 Hz gibi çok düşük
frekanslı radyo dalgaları üretmek mümkün olmuştur. Böyle düşük
frekanslar için devasa antenler gerekir. Bu tür düşük frekanslı
sinyaller toprağın 1000 km derinliğine kadar nüfuz edebilmekte ve
yansımalar hassas duyargalarla algılanabildiği takdirde, yer altındaki
maden yatakları hakkında bilgi edinilebilmektedir. Bu yöntem halen daha
az derine giren radyo dalgalarıyla jeofizik araştırmalarda kullanılan
bir yöntemdir.
Haarp uygulamaları ile çok düşük frekanslı (VLF, fısıltı modu [10] ,
1-30 KHz, genelde 3-5 kilohertz) sinyaller üretilerek bunların
manyetosfere girip, Van Allen radyasyon kuşağındaki [11] parçacıklarla
etkileşerek, diğer yarım küreye yayılmaları sağlanmıştır.
Haarp ile deprem ve iklim arasında kurulan hayali bağ
Yukarıda verdiğimiz teknik açıklamalardan anlaşılacağı gibi, gerek
Haarp ve gerekse EISCAT tesislerinden iyonosfere doğru gönderilen radyo
sinyallerinin çalıştıkları frekanslarda taşıdıkları maksimum enerji 3 MW
civarındadır. Bu enerji ile iyonosferin yerden yüzlerce kilometre
yukarısındaki kısıtlı miktardaki bir seyreltik ve iyonlaşmış, plazma
halindeki gazları ısıttığı gözlenmiştir (çıplak gözle görülemez,
ölçülmüştür). İyonosferin diğer özelliği, kısa dalga radyo yayınlarını
yansıtmasıdır.
Bu iki özellikten yola çıkılarak üretilen komplo teorilerinin ana teması kısaca şöyledir:
1- İklim Değişikliği : “Haarp antenleriyle
iyonosfere yollanan dalgalar, belli bir hedef bölgesine yansıtılarak, o
bölge ısıtılıp iklime müdahale edilebilir.” Bu yaklaşım tamamen
uydurmadır. Haarp tarafından yayılan radyo dalgaları, iyonosferdeki
serbest elektronların yarattığı elektromanyetik alan tarafından
soğutulur, buradaki seyreltik gazın ısınmasına yol açar. Ancak bu etki
yukarıda değinildiği gibi, doğal güneş radyasyonunun yaptığı etkinin
yanında konu dahi edilemeyecek kadar küçüktür ve geriye, dünyadaki bir
hedefe yönlendirilmesi mümkün değildir.
2- Deprem yaratmak : “Haarp vasıtasıyla gönderilen
ve iyonosferden yansıtılarak belli bir bölgeye odaklanan radyo
sinyalleriyle o bölgede deprem yaratılmaktadır.” Bu yaklaşım da
tamamen uydurma ve bilim dışıdır. Çünkü bir depremde açığa çıkan
enerjiyi saniyeler içinde üretmek ve iletmek mümkün olmadığı gibi,
deprem dediğimiz büyük toprak kütlelerini elektromanyetik dalgalarla
hareket ettirmek mümkün değildir, çünkü toprak demir, nikel ve benzeri
bazı metaller gibi manyetik alanlardan etkilenmez.
Deprem yaratmakla ilgili örnek hesaplama
Van depremi münasebetiyle internet ortamında dolaşan Haarp-Van
depremi ilişkisi hakkındaki hurafelere, daha önce 1999 İzmit depremi
sonrasında da yoğun şekilde rastlanmıştı. O zaman, ABD’nin
geliştirdiği “inanılmaz üstün teknolojilere sahip tektonik silahlar”
soytarılığı piyasaya sürülmüş, bu sözde silahlar o zaman Haarp’la değil
Tesla transformatörü ile ilişkilendirilmişti. 1856-1943
tarihleri arasında yaşamış olan Sırp asıllı Amerikan vatandaşı makine ve
elektrik mühendisi Nikola Tesla’nın, yüksek enerjileri kablosuz olarak
uzun mesafelere nakletme çalışmaları tamamlanmamış olmakla beraber,
gizemli yaşamı nedeniyle çalışmaları deprem makinaları için dayanak
olarak kullanılmaktadır.
Depremlerin Oluşumu:
Konunun uzmanlarının çok daha bilimsel ve ayrıntılı olarak
açıklayabilecekleri bu konuda, edinmiş olduğumuz genel kültür
çerçevesindeki bilgilerimize dayanarak, depremlerin; genel olarak ya bir
yanardağ oluşumu veya patlaması ile bölgesel olarak yahut kara
parçalarının magma üzerindeki hareketlerinden kaynaklandığını ifade
edebiliriz.
Bilindiği üzere, dünyamızın “Demir-Nikel” karışımı çekirdeği içinde
nükleer tepkimeler halen devam etmekte olup, bu çekirdek milyonlarca
derecelik sıcaklığına rağmen, üzerindeki binlerce kilometrelik magma ve
katı kabuğun basıncı nedeniyle katı haldedir. Bu çekirdek, dünyamızın
enerji kaynağıdır ve kendi etrafındaki dönmesi nedeniyle de dünyanın
manyetik alanını meydana getirir.
Çekirdeğin etrafındaki katmanlar aşırı sıcaklık nedeniyle sıvı halde
olup, magma diye anılır. Magmanın üzerinde ise yüzlerce kilometrelik
katılaşmış kabuk bulunur. Bu kabuk, okyanus tabanlarında kıtalara göre
daha incedir.
Kıtalar, magma üzerine hareket etmektedirler ve bu hareketleri
yeryüzünün coğrafî şeklinde değişikliklere yol açmaktadır. Örneğin,
Afrika kıtasının kuzeye doğru hareketi nedeniyle Toros dağları deniz
dibinden yükselmiştir. Bu dağların pek çok yerinde geçmiş jeolojik
devirlere ait deniz canlılarının fosilleri bulunmaktadır.
Günümüzde Afrika kıtası (jeolojide plak deniyor) ve Arabistan
plaklarının kuzeye hareketleri Anadolu’da karşılaştıkları direnç
nedeniyle depremlere yol açmaktadır. Ancak bu hareketler ve özellikle
Arabistan plağının itmesi nedeniyle Anadolu’nun büyük kısmı Kuzey
Anadolu Fay Hattı boyunca kırılmakta ve batıya doğru hareket etmektedir.
1999 İzmit depremi sonrasında televizyonlarda görüş belirten bilim
adamlarımızdan birisi, bu deprem sırasında meydana gelen olayı, kamuoyu
tarafından kolay anlaşılması için, basit bir örnekle tanımlamaya
çalışmıştır:
Bir dosya kâğıdını masaya yatıralım. Ortasından Kuzey Anadolu Fay
Hattını temsilen bir derin çizgi çizerek, kâğıdı hasarlayalım. Sağ
elimizi kâğıdın kuzey Anadolu’yu temsil eden üst tarafına bastırarak
hareketini engelleyelim. Sol elimizle, kâğıdın Kuzey Anadolu Fay
Hattı’nın güneyinde kalan Anadolu’nun büyük kısmını temsil eden alt
tarafını ok yönünde (temsili Ege Denizine doğru) itmeye başlayalım.
Sol elimizle uyguladığımız kuvvetin büyüklüğü, kâğıdın yırtılmaya
karşı olan direncine erişinceye kadar herhangi bir şey olmaz. Deprem
uzmanları bu duruma, deprem öncesi “enerji birikmesi” diyorlar.
Tam bu sırada, eğer deneyi izleyen bir kişi, fay hattını temsil eden
yıpratılmış çizgiye bir bıçakla müdahale edip, biraz yırtarsa, sol
elimizle uyguladığımız kuvvet kâğıdın direncini aşacağından, kağıt
yırtılacaktır. Buradaki dış müdahaleye depremciler “tetikleme” diyorlar. Bu tetikleme genellikle başka küçük bir deprem olabilmektedir.
TESLA Transformatörü
Klasik transformatörler, birbirinden yalıtılmış silisli demir
sacların özel şekillerde kesilerek üst üste preslenmesiyle elde edilen
bir çekirdek üzerindeki iki adet, farklı kalınlık ve sarım sayısına
sahip bobinden oluşur. Bu tür transformatörlerle alternatif akımlı bir
kaynaktan alınan enerjiden (örneğin 220 volt, 50 Hz frekanslı şehir
elektriği), kapı zili için 8 voltluk gerilim veya kaynak makinaları için
yüksek amperli akım elde edilebilir.
Bu tür transformatörlerde giren ve çıkan gerilimin frekansı aynıdır.
Tesla tarafından geliştirilen transformatörde demir çekirdek yoktur
ve bu nedenle genellikle “Tesla Bobini” diye isimlendirilir. Şemada
görüldüğü üzere, birincil bobin kalın çaplı telden az sarımlı, ikincil
bobin ise ince çaplı telden çok sarımlıdır. Devrede bulunan uygun
kapasiteli bir kondansatör ve kıvılcım başlıklarının mesafesinin
ayarlanmasıyla birincil bobin üzerinde yüksek frekanslı bir osilasyon
gelişir.
Buna yakın durumdaki ikincil bobinde ise yüksek frekanslı yüksek
endüksiyon gerilimi doğar. İkincil bobinde meydana gelen gerilim havanın
yalıtkanlığını aşacak kadar yüksek ise bobin ucundaki topuzdan havaya,
şimşek benzeri elektrik boşalmaları olur. Tesla bobinleriyle, ana enerji
kaynağından çok daha yüksek frekanslarda gerilim üretilir. Ancak ikinci
bobinden boşalan enerji, birinci bobini besleyen enerjiden büyük
olamaz. Çünkü Termodinamiğin evrensel 1. Yasası “Enerjinin Sakınımı”
kanununa göre “enerji yoktan var edilemez ve var olan enerji yok
edilemez, sadece bir şekilden diğerine dönüşür”. Bu durumda cihaz içinde
hiç enerji kaybı olmadığını varsaysak bile, bir Tesla bobininden ancak
bobinin birincil devresine verilen enerji kadar enerji alınabilir.
DEPREM ENERJİSİ
Enerji ve deprem ikilisinden bahsederken, İngilizceden tercüme;
enerji birikimi, tetikleme, enerji boşalımı gibi bazı terimler
kullanılmaktadır. Bu tür terimlerin, dinleyen vatandaşın kafasında nasıl
bir kavram yarattığı düşünülmemektedir. Teknik eğitim almamış bir insan
bu sözleri duyduğunda şöyle bir mekanizma hayal edebilir:
“Depremden önce uzun bir süreyle yer altında bir yerlerde enerji
birikmektedir (bir balon şişirildiğini düşünebiliriz). Sonra günün
birinde birisi ve bir olay depremi tetikler (tetik deyince genellikle
tabanca akla gelir). Böylece tabancadan çıkan kurşun, yeraltındaki
enerji birikmiş balona çarpınca, bu enerji açığa çıkar.”
Hâlbuki gerçeğin, bu tür bir anlamla yakın uzak ilgisi yoktur. Yukarıda verdiğimiz “kâğıt
yırtılması” örneğini dikkate alırsak, kabaca Kuzey Anadolu Fay Hattının
yırtılabilmesi (kırılabilmesi) için Arap plakasının Anadolu’yu batıya
doğru itmesi sırasında uyguladığı kuvvet, fay hattının kırılmaya karşı
direncine eşitlenene kadar artmaya devam edecektir (enerji birikmesi denen aşama). Eğer
bir dış kuvvet, (dış müdahale) ile kırılma direncinin son kırıntıları
aşılırsa (tetikleme), deprem olacaktır. Depreme maruz kalan toprak
kütlesi hareket edip, kendisini iten kuvveti “işe” çevirerek, kuvvetin
yarattığı enerjiyi sıfırlayacaktır (enerjinin boşalması).
TEKTONİK SİLAHLAR
Bilim-kurgu sitelerinde bahsi geçen tuhaf isimler verilmiş tektonik
silah, jeneratör, alet ve benzer edevatın özünde “Tesla Bobini” ne
dayandırıldığı anlaşılmaktadır.
Bu tür bilgilerin büyük kısmı http://www.cyberspaceorbit.com ve
benzeri sitelerin “tectonic-weapons” sayfalarında bulunabilir. Amerika
kökenli bu tür sitelerdeki makalelere baktığınız zaman, bir kısım doğru
(ama genelde abartılmış) bilgilerin yanında, genellikle bilim-kurgu türü
bilgilerin olduğu görülmektedir. Sitelerin kimlerce kurulduğu,
ciddiyetinin derecesi meşkûktür. Ancak, yukarıda verilmiş olan sitenin
ciddiyetine bir örnek olmak açısında, İzmit depremi hakkındaki
bilgileri, Kandilli Rasathanesi, üniversiteler, pek çok bilim adamımız
dururken, adını “Bilgin Turkyildri” diye yazdıkları İzmitli bir “satış
elemanı”ndan aldıkları görülmektedir.
İzmit depremi sonrasında, http://www.acikistihbarat.com ve
SESAR-Siyasi Ekonomik Sosyal Araştırmalar ve Strateji Geliştirme Merkezi
sitelerinde, İzmit depremi sırasında Gölcük’e gelen İsrail-ABD gemi ve
denizaltılarıyla getirilen deprem silahının MHD-MagnetoHydroDynamic
isimli jeneratörün (ismin uydurma olduğu kolaylıkla anlaşılıyor.
Hidrodinamik cisimlerin sıvılar içindeki, aerodinamik ise hava içindeki
davranışlarını inceleyen fizik dallarıdır, bunun başına bir manyeto
ekleyerek, birbiriyle ilintisiz bir zırva oluşturmuşlar) denemesinin
yapıldığı şeklinde bilgiler yer almıştır.
Böyle bir uydurma cihazın denemesiyle İzmit depreminin
tetiklendiğinin belirtildiği bu sitelerde verilen bilgileri irdelemek
için öncelikle bu depremi tetiklemek için gereken enerji miktarı ne
olduğunu sorgulamak gerekir. Böyle bir soruya çok basit
varsayımlar ve temel fizik bilgileri kullanarak kabaca (mertebeyi
anlamak için) cevap vermek mümkündür.
Varsayım:
İzmit depremi sırasında Kuzey Anadolu Fay Hattı güneyinde kalan,
Erzincan-Adana hattının batısında, derinliği 30 km olan bir Anadolu
parçasının batıya doğru, bir dakika sürede 1,2 metre hareket ettiğini
kabul edelim.
Bunun için önce, depremde hareket eden kara parçasını iten kuvveti,
bu kuvvetin meydana getirdiği işi ve bu iş karşılığı gereken enerjiyi
hesaplamak gerekir.
Toprağın Hacmi:
Taban Alanı, S = (400 x 700) + (400 x 400)/2
S =
360.000
km2
Derinlik,
h =
30
km2
Hacım,
V =
10.800.000
km2
Toprağın Ağırlığı:
Toprağın Ortalama Özgül Ağırlığı,
ρ =
5,6
g/cm3
Bir metreküp Toprağın Ağırlığı
P1 =
5,6
ton
Bir km3 = 1000x1000x1000
V1 =
1.000.000.000
m3
Bir km3 Toprağın Ağırlığı
P1 =
5.600.000.000
ton
Toplam Kütlenin Ağırlığı, Pt = ρ x V
Pt =
6,048×1016
ton
Hareket eden kütlenin ivmesi:
Deprem Süresi, 1 dakika
t =
60
sn.
Kütlenin Ege Denizi’ne Doğru Kayması (atım),
s =
1,2
m
Kütlenin “düzgün-hızlanan” şekilde hareket ettiğini varsayalım. Bu durumda:
Kütlenin Hızı, V = V0 + a x t
Kütlenin aldığı Yol (atım), s = V0 x t + a x t2 / 2
s =
1,2
m
Kütle hareketsiz olduğundan, başlangıç hızı sıfırdır
V0 =
0
Kütlenin aldığı Yol (atım), s = a x t2 / 2 olup,
Kütlenin İvmesi, a = (s x 2) / t2
a =
0,000666667
m/sn2
Hareket eden toprağın Kütlesi:
Toprağın Ağırlığı, kütlesi ile yerçekimi ivmesinin çarpımına eşittir, Pt = m x g:
Yerçekimi ivmesi,
g =
9,8
m/sn2
Toprağın Kütlesi, m = Pt / g
m =
6,17143×1015
ton-kütle
Newton’un 2. Kanununa göre Toprak Kütlesini hareket ettirmek için
gereken Kuvvet, toprağın kütlesiyle, hareketin ivmesinin çarpımına
eşittir. Buna göre:
F = m x a
F =
4,11429×1012
kg-kuvvet
Bu kuvvetin kütleyi 1,2 metre hareket ettirmesi halinde yaptığı iş:
İş = Kuvvet x Yol, W = F x s
W =
2,46857×1014
kgm
Bu Kuvvetin 1 saniyede ürettiği enerji, W / 60
E =
4,11429×1012
kgm/sn
Bu enerjiyi 0,101197 ile bölersek,
E =
4,06562×1013
watt
E =
40656202,4
MW
E =
4066×104
MW
Diğer bir deyişle, söz konusu toprak kütlesini 60 saniyede 1,2 metre
hareket ettirmek için gerekli enerji miktarı için, 4000 MW gücünde
10.000 adet nükleer enerji santralının kurulu gücüne ihtiyaç vardır.
Hareket için gereken enerjinin % 99,9’unun deprem mekanizmaları
tarafından ve binde birinin (% 0,1) tetikleme için kullanıldığını
varsayalım. Bu durumda depremi tetiklemek için dışarıdan verilmesi
gereken enerji miktarı 10 adet 4000 MW santralın kurulu gücüne eşittir.
Demek ki, İsrail-ABD ikilisi, 10 tane nükleer santralı 2
denizaltı, 3 gemiye yükleyip Gölcük’e gelmişler!!! Çünkü önce bu
enerjiyi Tesla bobini esaslı tektonik (hayali) silah MHD jeneratörüne
yüklemek gerekir ki, silahın çıktısı aynı miktar enerjiyi deprem
tetiklemek için toprağın derinliklerine yollasın.
Yukarıdaki çok basit ve kaba hesaplar, konunun uzmanları tarafından daha bilimsel esaslara oturtulabilir. Ancak, yapay
deprem yapmak veya depremleri “tetiklemek” için gerekli enerji
miktarları insanın günlük yaşantısının içine sığmayacak kadar büyüktür.
Ayrıca, bu kadar büyük miktardaki enerjiyi 60 saniye içinde üretecek ne
teknoloji, ne de bu enerjiyi işleyebilecek malzeme, donamın ve iletecek
çapta kablo vardır.
Deprem silahı MHD’nin bilime aykırı diğer önemli tarafı ise
böyle hayali bir silahtan yayılacak elektromanyetik dalgaların toprak
kütlesini nasıl hareket ettireceğidir. Zira toprak elektromanyetik
dalgalardan etkilenmez.
Çünkü ancak manyetik özellik gösteren başlıca demir,
nikel ve az sayıda bazı metaller haricinde, diğer metaller ve “TOPRAK”
manyetizmadan etkilenmezler ve HAREKET ETMEZ.
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.