Kedilerin Mitolojisi
Mısır antik Dünya'nın tahıl yetiştiren en büyük alanı oldu. Hasat edilen ürünleri saklamak üzere devasa tahıl ambarları inşa edildi. Bu durum fareleri, sıçanları ve vahşi kedileri kendine çekti. İnsanlar, kedilerin, farelerle baş etmeleri maksadıyla kediyi teşvik etmeye başladılar. Kediler, kemirgen popülasyonunu kontrol etmede çiftçilere çok yardımcı oluyorlardı. Belli bir süreç sonunda vahşi kediler, yaklaşılabilir, nazlı ve nihayetinde bakılabilir hayvanlar oldular. Kediler kendilerine olan ilgiyi, sevgileri ve bağlılıklarıyla ödüllendirdiler.
Zaman içerisinde Mısırlılar kediye tapmaya başladılar. Rahipler, bir kediyi kasten veya kazara öldürmenin cezasının ölüm olacağını beyan ettiler. Persler, Mısırlılarla olan savaşlarında, Mısırlıların kedilerini yücelttiklerini bildiklerinden canlı kedileri siper olarak kullandılar. Mısırlılar kedilerinin ölümleri üzerine derin bir yasa girdiler. Kediler ölümlerinden sonra mumyalandı ve kutsal yeraltı mezarlarında saklandı. Binlerce mumyalanmış kedi Mısır'da yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır.
Antik Mısır'daki bu periyodu anlatan duvar resimleri ve diğer tasvirler kedilere küpe, kolye gibi mücevherlerle tapınıldığını gösterir. Kedinin kuyruğu her zaman düzgünce hayvanın sağ tarafına kıvrılır, bu da Mısır hiyelogrif hayvanlarının yüzün sağa dönük olarak resmetme geleneğini yansıtır.
Kedileri besleme ve bakma geleneği zamanla Mısır'dan Orta Doğu ülkelerine sıçradı (önce Hindistan ve bugünkü İran, daha sonra Çin, Japonya, Yunanistan ve İtalya). Bu kültürlerin kedilere çok büyük ilgi ve saygıyla bakmalarına rağmen, kedi hiçbir zaman Mısır'daki gibi tanrılık derecesine ulaşamadı. İnsanların ürettikleri vazo, metal para ve heykel gibi şeyler kedinin görünüşünü tasvir etti.
Maalesef Orta Çağ boyunca kediler, istenmeyen gruplarla özdeşleştirildi. Orta Doğu'da çeşitli dinlerde tanrılaştırılan ve sevilen kedi ailesi, diğerlerinin gözünde şeytan haline geldi. Dini bağnazlar kediyi şeytani bir varlığa dönüştürdüler. Kedilerin, zehirleyici dişleri ve enfeksiyonlu nefesi olan ürkütücü güçlere sahip hayvanlar olduğu dedikoduları yayıldı. Bu dedikodulara onların gece yapılan alışkanlıkları ve bağımsızlık gibi davranışları eklendi. Pek çok insan kedilerden korkar hale geldi. Kedilerin cadılara benzediğine inanıldı ve yine pek çok kişi cadıların kara kedi formuna girip geceleri sessizce dolaşarak, kendisini mağdur etmiş insanlardan intikam almayı arzuladığına inandı. Dedikodular büyüdükçe kedi mezhepleri şekillendi.
İskandinav kökenli tanrı Freya'ya (Kahire Müzesi) tapınılması kediye yönelik dinsel ayinleri içeriyordu. Hristiyanlık ona tapınmayı da yasakladı ve Freya bir şeytan, kedi ise şeytanın görünüşü haline getirildi.
Sonradan siyah ölüm diye isimlendirilen periyotta kedi popülasyonu arttı ve onlar veba taşıyan fareleri öldürmeye başladılar. Fare öldüren kedi sayısındaki ani artışla kediler üzerindeki olumsuz imaj zinciri kırıldı ve ayrıca vebanın bittiğine inanıldı. Ancak günümüzde halen "siyah kedi" inanışı az da olsa devam etmektedir.
Onların kıymetini anlayınca, insanoğlu kedigillere zulüm etmeye son verdi. Zaman geçtikçe kediler geliştiler ve evrim geçirerek bugün bildiğimiz pek çok tür ve renk çeşitliliğine sahip oldular.
Antik Mısırlılar, Tanrılar Tanrısı Ra ve Isis'in kızı kedi tanrı Bastet'e taparlardı. Bastet önceleri aslan başlı olarak ortaya çıkmış, daha sonraları kedi kafasına sahip olmuştur. Bast olarak da isimlendirilen tanrı, aşkın, doğurganlığın ve ayın tanrısıydı. Pek çok heykel bu tanrıya dik durmuş ayaklarının dibinde beş yavru kedi oynarken elinde de her şeyi gören kutsal gözün muskasını tutarken resmeder.
O dönemin kadınları Bast'ı tasvir eden amuletleri taşıyarak onun gibi hamile kalmayı dilerlerdi. Kedilerin doğruluğu arayan güçleri olduğuna ve yaşam sonrasını görebildiklerine inanılırdı. Bu yüzden Bast bazen "Doğruluk Leydi"'si diye isimlendirilir ve mumyalama seremonilerinde ölüm sonrası yaşamın garantisi olarak kullanılırdı.
Evcilleşme
Antik kökenleri tam olarak bilinmese de evcil kedinin kökenleri en az 9.500 yıl öncesine, Orta Doğu'da ziraatin başladığı dönemlere kadar gider.Güney Kıbrıs'ta bir insan iskeletinin yanında bulunan bir kedi iskeleti aynı döneme denk gelir.Çin'de bulunan yaklaşık 5.300 yıllık fosil kayıtlarına göre de günümüzün evcil kedisi cüssesinde kediler ziraatle uğraşılan bölgelerde tahılla beslenen kemirgenleri avlıyorlardı. Bu bulgulara dayanılarak kedilerin, zararlıları avlamaları için, çiftçiler tarafından beslendikleri veya varlıklarına müsaade edildiği düşünülür. Kediler Çin'de 5. ve 6. hanedanların döneminde (yak. MÖ 2465-2150) kutsal sayılmakla birlikte, bu dönemde henüz evcil olup olmadığı kesin olarak bilinmez. Kediler, muhtemelen, tahılları korumaktaki etkinliğini fark eden Antik Mısırlılar tarafından evcilleştirilmiştir. Kedilerin evcilleştirildiğine dair en güvenilir bulgular, MÖ 1500 tarihinden sonrasına rastlar.Bugün genetik anlamda geçmişi eski çağlara dayanan evcil kedi cinsi 2 taneyle sınırlıdır. Bunlar Mısır Mau'su ve Habeş cinsi kedilerdir.
Arkeologların ve antropologların, insanoğlunun yaşamış olduğu mağara devri ile ilgili araştırmalarında birtakım kedi kemiklerine rastlanmaktadır, ancak bunların vahşi kedilere ait oldukları düşünülmektedir. Diğer taraftan, arkeolojik incelemeler, kedinin, bundan 3500 yıl önce Mısır toplumunda tamamen evcilleştirilmiş olarak yaşadığını ortaya koymaktadır. Ancak bu evcilleştirme sürecinin ne zaman başlamış olduğu tam olarak tespit edilememektedir.
Kediler Neden Eğitilemiyor?
Kedi sahipleri, bu hayvanların neden eğitilemedikleri konusunda uzun zamandır tartışıyorlar. Onlara göre, kediler, fırlatılan bir sopayı ya da sahibinin gazetesini getirmeye tenezzül etmeyecek kadar zeki hayvanlar. Ancak kediler üzerine uzman Collin Tennant'a göre asıl açıklama evrimsel tarihlerinde yatıyor. Evcil köpeklerin kökeni sürü hayvanlarına büyük bir ihtimalle de kurtlara uzanıyor. Bunların, insanlar da dahil olmak üzere diğer hayvanlardan gelen sessel ve görsel işaretleri algılama ve cevap verme yetenekleri çok gelişmişti. Bu nedenle daha kolay eğitilebiliyorlar.
Bu da onların daha kolay şartlanmasını, ödül ceza ilişkisini daha iyi kavramalarını sağlıyor.
Buna karşılık yalnız başına yaşayan avcı kediler, evrimsel açıdan bu tür tepkilere alışık olmadıklarından eğitilemiyor. Bu kedilerin şartlı reflekse sahip olmadıkları anlamına gelmiyor. Bir tabağa kaşıkla vurulduğunda, yemek kaplarının etrafında fır dönmeleri onlar için de söz konusu. Bu sebeple onlar sahiplerini bir kahraman olarak değil, evin kendisine denk bir başka bireyi gibi görüyorlar.
Kedilerin eğitilememesinin nedeni sürü davranışı geliştirmemiş (sosyal zekası gelişmemiş) bir canlı olması. aslan eğitilir küçük boy kedi eğitilmez.
Sosyal zeka, canlıların diğer canlılarla, dış dünya ile iletişim kurmadaki becerisini ifade eder.
Bir canlının şartlandırılması (eğitilmesi) için beyin hacmi/vücut ağırlığı yaklaşımı daha açıklayıcı durmaktadır. "her zaman dört ayağı üzerine düşen" estetik vücutlu avcı kedilerimizin ağırlıklı olarak nöronları kas hareketleri ve denge mekanizmaları üzerine mesai harcamaktadır. bu da eğitilebilirliklerini kısıtlamaktadır.
Sosyal davranış geliştirememek de aynı nedenden kaynaklanmaktadır. Hayatının yükünü tek başına çekebilen çevik ve hızlı bu hayvan buna ihtiyaç duymamaktadır.
Özetle; yavruluğundan başlayarak her canlı "canlı" olduğundan (çevre şartlarına karşı değişken tepkiler gösterme hüneri taşıdığından) eğitime açıktır. Ancak canlının genel yapısından kaynaklı olarak eğitime ayrılmış nöron sayısı eğitilebilirlik seviyesini belirlemede kilit rol üstlenmektedir.
Kaynaklar,
1.http://www.focusdergisi.com.tr/soru_cevap/00205/index.php
2.https://en.wikipedia.org/wiki/Cat
3.https://seyler.eksisozluk.com/kediler-neden-egitilemiyor