Irklar Nasıl Oluştu?
Öncelikle biyolojik olarak ırk gerçekmidir makalemiz için,bkz.[kaynak]
İlk İnsanlar (100.000 – 70.000 yıl önce)
Günümüzden 100 bin yıl öncesine kadar geriye gidelim. Günümüz imkanlarıyla yapılan araştırmalar gösteriyor ki insanoğlunun ilk ataları günümüzden 100 bin yıl kadar önce ortaya çıktılar.Sayıları birkaç bin olarak düşünülen bu küçük insan topluluklarının Afrikanın Güneyinde ortaya çıktığı kesinleşmiştir. Bu topluluk, 100 Bin yıl kadar önce Güney Afrika sahillerinde kendilerine yaşam alanı oluşturdular. Daha çok mağara ve oyuklarda küçük topluluklar halinde yaşayarak tabiatın imkanlarıyla varlıklarını uzun bir süre koruyabildiler. Bugünkü Afrika yerlilerinin ataları olan bu ilk insan topluluğu, zaman içerisinde çoğalarak göç etme ihtiyacı hissettiler. Binlerce yıl sürecek bu göç hareketleri, henüz tekerleğin bulunmadığı, hayvanların evcilleştirilmediği dönemin imkanlarıyla kısa ve küçük hamlelerle gerçekleşti. Bir bölümü Güney Afrikada kalan, diğer bölümü kuzeye doğru göç eden ilk insan topluluklarının göç yolları yine Afrika sahilleri olmuştur. Güney Afrika’nın doğusundan Kızıl Denize doğru uzanan göç yolculuğu günümüzden 70 Bin yıl öncesine kadar devam etti. Ancak bu göç yolculuğu Afrika’nın kuzeyinde sona erecektir. Zira henüz buzul çağının etkisinden kurtulamayan yerküre’nin Kuzey bölgeleri buzullarla kaplı olmasına rağmen Afrika’nın kuzeyinde çöl iklimi hakimdi. Kuzey Afrika’nın neredeyse tamamında etkili olan çöl iklimi ilk insan toplulukları için aşılması imkansız bir engel teşkil ediyordu. Daha fazla kuzeye ilerleyemeyen topluluklar için yeni bir yol alternatifi daha vardı. Arap yarımadası. Günümüzden 70 bin yıl önce buzul çağının etkisiyle sular daha sığ ve karasal sınırlar daha yakındı. Bugün Afrika ile Arap yarımadasını birbirinden ayıran Kızıl Deniz’in en yakın noktası Aden Körfezi ile Kızıldeniz’i ayıran darboğazdır. Günümüzde 30 kilometre uzaklıkta bulunan bu boğaz, şüphesiz buzul çağının etkili olduğu tarihlerde, suların daha sığ olması sebebiyle birbirlerine çok daha yakındı. Bu sığ boğazdan yürüyerek geçebilen ilk insan toplulukları artık yeni bir adaya ayak bastılar. İnsanoğlu için dönüm noktası da işte bu göç hareketidir.
Etnik Farklılıkların Ortaya Çıkışı
Onbinlerce yıllık serüveninin neticesinde bugün 72 ayrı etnik topluluk haline gelen insanoğlu, nasıl oldu da farklı dil ve genetik yapıya sahip hale geldiler?
Afrika’da ortaya çıkan ilk insan toplulukları günümüz insanlarına göre hem kültürel hem de sosyolojik açıdan çok daha ilkel durumdaydılar. Sayılarının az olması ve tabi imkanların kısıtlı olması sebebiyle hayatta kalma mücadelesinden yenilikler üretmeye imkan bulamamışlardı. Birbirleriyle anlaşmak için gırtlak sesleriyle konuşarak kısıtlı ifadeler kullanabilen bu ilk insan toplulukları bu özelliklerini Asya kıtasına ulaşana dek kayda değer şekilde geliştiremediler. 70 Bin yıl önce Asya’ya ayak basan ilk insan kütleleri halen gırtlak sesleriyle çok kısıtlı ifadeler kullanarak anlaşabiliyorlardı. Yeni kıtanın sunduğu geniş imkanlar ve buzul çağının etkisini giderek kaybetmesiyle ortaya çıkan verimli yaşam alanları bu insan kütlelerinin hızla çoğalmasına imkan sağladı. Sayıları hızla artan topluluklar, zengin tabiatın imkanlarından daha fazla faydalanmak için Göç yolculuklarına devam ettiler. Bulundukları alandan dünyanın dört tarafına rastgele gerçekleşen bu göç hareketleriyle insan toplulukları birbirlerinden ayrılmaya başladılar. Mesafelerinde etkisiyle birbirlerinden kopan insan kütlelerinin, artan sayılarına paralel olarak ortaya çıkan “Anlaşma” ihtiyacı, lokal ifadelerin ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Gırtlak sesleriyle kısıtlı ifadelerden ibaret olan “İlk Ortak Dil”, yetersiz kaldığı için göç eden topluluklar birbirlerinden bağımsız olarak farklı ifadeler ile farklı telafuzlar ürettiler. Böylece ifadeler, bölgesel olarak lokalize oldu ve birbirlerine çok az benzeyen farklı diller ortaya çıktı. Farklı dillerin gelişimi, haliyle zaman içerisinde farklı dilleri konuşan insan topluluklarının birbirlerine yabancılaşmasına sebep oldu. Günümüzden 50 Bin yıl kadar öncesinde, yani Asya’ya ayak basıldıktan 20 bin yıl sonra İnsanoğlunun sayısı yüzbinlerle ifade edilebilir hale geldi. Geniş tabi imkanlar ve göçün kolaylaşmasıyla Dünya’ya yayılan insanoğlu lokalleşmeye ve farklı dilleri konuşan farklı topluluklar haline gelmeye başladılar.İşte bu ayrışma ve bölgesel kümeleşme, biyolojik etkenlerin tesir etmesine ve etkileşimlere zemin hazırlayacaktır.
İnsanoğlunun etnik ve genetik olarak ayrışmasının 40 binli yıllarda başladığı düşünülmektedir. 40 Bin yıl önce başlayan bölgesel kümeleşme ve dil farklılıkları, farklı bölgelerdeki insan sayılarının artmasıyla hız kazanmış ve M.s. 500’lü yıllara kadar devam etmiştir. İşte etnik kökenlerin araştırılmasında üzerinde durulması gereken süreç bu tarih aralıkları olacaktır.
Günümüzde insanoğlu siyan, beyaz, sarışın, kumral, koyu ve renkli gözlü gibi çok çeşitli ve muhtelif genetik nitelikler taşır. Tüm insanların atası kabul edilen Afrika’lı ilk insanların siyahi (Zenci) olduğu ve uzun süre bir arada yaşayan insanların tamamen birbirine benzemiş olması gerektiği düşünülürse bu değişim nasıl mümkün olabilir? Aslında sorunun yanıtı çok kolay. Radyoaktivite.[kaynak]
Biyoloji, tüm canlıların biyolojik yapısının atomlardan ve hücrelerden oluştuğuna işaret eder. Aynı bilim dalı, düşünme yeteneği olmayan hücrenin fiziksel dış etkenleri hafızasında tutamayacağını ve kendini programlayamayacağını ifade eder. Hücrenin ısıya maruz kalması durumunda ısıya alışmadığını, zarar görmesi halinde programlanmış olan yapısının değişmediğini kabul ediyoruz. Yani sürekli soğuğa maruz kalan bir hücre kendisini soğuk havaya göre programlamayacaktır. Süreli güneş ışığına maruz kalan bir tendeki hücreler kendilerini güneş ışınlarından koruyabilecek şekilde programlayamayacaktır.
Peki hücre nasıl programlanır?
Bu sorunun cevabı da çok kolay. DNA’lar.
DNA’lar hücrenin yapı taşını oluştururlar ve canlının yapısındaki tüm algoritmik yapıyı programlarlar. Hücrelerin tecrübe ettikleri koşullar ve maruz kaldığı etkenler DNA’ların programını etkilemeyecektir ancak DNA yapısını etkileyecek çok daha büyük bir unsur vardır. Radyoaktivite, insanın genetiğini değiştirebilecek tek olgudur. Canlının bünyesine tesir edecek radyo aktif etkenler DNA yapı taşlarının programlanmasına doğrudan etki ederler. Bu gerçekliğe örnek olarak Atom bombalarını ve Nükleer faciaları gösterebiliriz. Yoğun radyoaktif etkiler, insanın DNA haritasındaki programa etki ederek canlıların genetik yapısını bozuyor ve DNA haritasına işlenen bozukluklar sonraki nesillere ulaşıyor. Şüphesiz bu bozulma menfi bir olgudur ancak hem kontrolsüz, hem suni hem de yoğun miktarda gerçekleşen bu radyoaktif tesirin, DNA’nın yapısına kontrollü ve dengeli bir etki göstermesi mümkün olması düşünülemez.
Peki günümüzden 40 Bin yıl önce radyoaktif etkiler nasıl insanın DNA ve gen yapısını değiştirmiş olabilir?
Canlıların genetik yapısını değiştirebilen tek unsurun Radyoaktivite olduğunu düşünürsek İnsanoğlunun genetik yapısının değiştiren unsurun radyoaktivite olduğunu kabul ediyoruz demektir. Bu gerçeğe ulaştıktan sonra günümüzden onbinlerce yıl önce bu etkileşimin nasıl ortaya çıktığını bulabilmemiz için radyoaktivitenin ne olduğunu incelememiz gerekiyor. Radyo aktif maddeler, esas olarak bir maden yada materyal değildirler. Bu madde “Toprak” tan çok kısıtlı miktarlarda elde edilip zenginleştirildiklerinde kullanılabilir hale getirilebilmektedir. Yani canlının genetiğine tesir edebilecek tek unsur, zaten insanın hammaddesi olan topraktır. Buzul çağının etkisini kaybetmesi ve buzul kütlelerinin yağmurlarla yer yüzüne dağılmasıyla Dünya yoğun bir radyoaktif hareketliliğe sahne oldu. Yağan yoğun yağmurların etkisiyle toprak içerisindeki radyoaktif unsurların canlılığa uzun yıllar boyunca ve istikrarla tesir etmesi ve bu tesirin farklı coğrafyalarda muhtelif şekillerde tezahür etmesiyle, yeryüzüne dağılmış olan ve birbirlerinden farklı dillerle ayrılmış olan insanların gen haritalarını önemli ölçüde etkilemiştir. Ortaya çıkan ve onbinlerce yıl istikrarla devam eden radyoaktif tesir gen haritalarını etkilemiş ve DNA yapısı farklı miktarlarda ve unsurlarda etkilenen nesilleri ortaya çıkartmıştır. Bu etkileşimler coğrafi şartlara, yağmurların şiddetine ve topraktaki radyoaktivite miktarına bağlı olarak farlı etkiler göstererek kafatası ve kemik yapısını, ten renklerini, göz ve saç renklerini hatta karakteristik davranış şekillerini oluşturmuş ve dilleri farklı olan, farklı coğrafyalarda yaşayan toplumları genetik bakımdan da birbirlerinden farklı ve çeşitli hale getirmiştir. Onbinlerce yıl süren bu başkalaşım, Tarihin ilk temel etnik unsurlarını yani ilk ırkları ortaya çıkartmıştır.
İlk Irklar
-70.000’lerde başlayıp -40.000 lere kadar devam eden yarı medeniyet döneminde insanoğlu, ayak bastığı Asya kıtasında çatışmasız, mütevazi bir hayat yaşadı. Irk adı verilen bir kavramın olmadığı, ülke adı verilen politik sınırların bulunmadığı, yeryüzü imkanlarının insanoğlu tarafından makul şekilde paylaşıldığı bu dönem insanoğlunun hem hızla çoğalmasına hem de buzul çağının etkisini yitirdiği tabiatlara ayak basmasına imkan sağladı.
Artık Dünya, yüzbinlerce insanın yaşadığı bir mesken haline geldi. İnsanoğlu, faydalanabileceği tüm tabi kaynaklara göç yollarıyla ulaşıp buraları yurt edindiler. Birbirlerinden ayrı coğrafyada, ayrı diller geliştiren, ayrı yaşayış tarzları edinen insanlar buzul çağının etkisini yitirmesi dolayısıyla yoğun yağmurların topraktaki radyoaktif tesirleri ortaya çıkartmasıyla bu radyoaktif tesirlere maruz kalarak genetik olarak farklılaştılar. Bu başkalaşım, zaten farklı diller geliştirmiş ve anlamları farklı telafuzlarla konuşmaya başlamış olan insanları genetik olarak birbirlerinden ayırmaya başladı. Böylece tarihi ilk temel ırkları ortaya çıktı.
Temelinde siyah tenli ve ince kemik yapılı olan insanlar, Asya’ya ayak bastıktan sonra diğer coğrafyalara göç edip, buranın yerlileri olarak radyoaktif tesirler sonucu bir bölümünün boyu kısalmış ve kemik yapıları kalınlaşmış, bir bölümünün tenleri daha yağlı, vücutları daha tıknaz hale gelmiştir. Bu ilk başkalaşımla genetik olarak ilk farklılaşan unsurlar ortaya çıkmıştır. Beyaz ve Sarı Irk.
Dünya artık genetik olarak üçe bölünmüş oldu. Afrika’dan başlayan göç hareketine katılmayarak genetik olarak en kadim halleriyle varlıklarını sürdüren Siyah ırk, Asya’dan kuzey kutup bölgelerine doğru ilerleyerek soğuk iklimde yaşamayı başarabilen Sarı Irk ve Asya’nın içlerini mesken edinerek buranın yerlisi olarak kalan Beyaz Irk.
Bu üç temel ırk, tahminlere ve göç haritalarındaki etkilere bakıldığı kadarıyla -30.000 li yıllarda net bir farklılık ve ayrışmışlık ortaya çıkmış olmalıdır. Bu unsurların ortaya çıkışı -40.000’den önce, -15.000’den sonra gerçekleşmiş olması mümkün görünmüyor. Zira insanoğlu -30.000’lerde resimler çizmeye başlamış ve çizdiği resimlerde savaşmalarını sembolize etmişlerdir. İlk toplumsal kavgaların ortaya çıkışı, toplumların ayrışmaya ve dil, din, ırk gibi farklılıklar göstermeye başladıklarına işaret eder.
-40.000’li yıllara gelindiğinde artık dünyada 3 büyük ırk teşekkül etmiştir. Güneyde ilk insanlar olan koyu tenli, ince kemikli, uzun kafataslı (Dolikosefal) ve kısıtlı tabiat koşullarıyla yetinen, sayıları çok fazla artış gösteremeyen Siyah Irk, Kuzeyde soğuk iklimlerde yaşayan Kısa-Orta boylu, yarı yuvarlak kafataslı (Mezosefal), kalın kemikli, buğday tenli, ince burunlu ve göz kapakları yatık (Çekik gözlü) Sarı Irk, Beyaz tenli, orta kemikli, yuvarlak kafalı (Brakisefal), muhtelif göz renklerine sahip (Mavi, Yeşil, Kahverengi, Ela, v.b.) Beyaz Irk. Irkların Oluşum Süreci ve 1. Derece “Esas” Irk’lar (Siyah Irk, Beyaz Irk, Sarı Irk)
Yerkürenin “radyoaktif tesirleri” sonucu mutasyona uğrayan DNA’lar, insanoğlunun genetik yapısını bölgelere göre farklılıklar arz edecek şekilde ayrıştırdı ve farklılaştırdı. Bu farklılaşımın bölgesel ve sosyolojik ayrımlarla etkilenmesi sonucu genetik karmaşanın pastorize hale gelerek belirginleşmesi ile insanoğlu Siyah – Beyaz – Sarı olarak adlandırdığımız farklı genetik niteliklere sahip hale gelmesiyle fiziki ve genetik olarak birbirlerine daha az benzemeye başladılar.Ve böyle devam etti.[kaynak]
Özetleyelim
Özet geçersek,ırkların coğrafi nedenlerle oluştuğunu anlamak için çok da zeki olmaya gerek yoktur.Irk ayrımı sanılanın aksine kültüreldir. Bugünkü
manada Almanlar, Anglo saksonlar bilimum avrupalı "ırkının" bile
kavimler göçü sonucunda ortaya çıktığını düşünürseniz, kültürel olduğunu
daha çok anlarsınız.Avrupa`nın büyük bölümünü Cermenler oluşturuyor.[kaynak]
Avrupa haritasına bakınca Cermenler`in çesitli ülkelere ve ırklara bölündüklerini görüyoruz.Irklar farklı sebeplerle farklı coğrafyalara göç eden toplulukların o bölgenin ikliminden ve koşullarından etkilenmesiyle ortaya çıkmıştır.Kavram olarak ortaya çıktı diyebiliriz.İnsanların fenotipik özellikleri ve etnik kökenine dayalı ortaya çıkmış bir kavramdır. Afrika Kökenliyiz
Bundan 90 bin yıl önce insanlar Afrika`dan dünyaya yayılmaya başladı.74 bin yıl önce toba dağı patladı.Bu 6 yıllık nükleer kış ve bin yıllık bir buz çağına sebep oldu.Bu arada insan nüfusu tüm dünyada 10 binin altına düştü. Daha sonra dar bölgelerde kalan çok küçük gruplardan ırklar oluştu.Bu konuda güzel bir grafik animasyonu bulunuyor.[kaynak]
Irk incelemeleri biyoloji biliminin yeni bir dalı olan nüfus genetiği alanına girer.
Irklara ilişkin ilk sınıflandırmalardan birini,Alman anatomi ve fizyoloji bilgini Johann Friedrich Blumenbach (1752-1840) yaptı.Kafatası ölçümlerine dayanarak insan türünü beş gruba ayırdı: Kafkasyalı(beyaz ırk) , Moğol, Etiyopyalı,Amerika Yerlisi ve Malayalı.[kaynak]
Daha sonra bütün canlıları sınıflandıran İsveçli biyolog Carolus Linnaeus (1707-78) deri rengine göre ayırt ettiği dört değişik ırk tanımladı.[kaynak]
Fiziksel farklılıklar
Irklar arasındaki fiziksel farklılıkların insanların yeteneklerinde farklılıklar yarattığını ve bazı ırkların ötekilerden üstün olduğunu savunan görüş ya da ön yargıdır.
Bu görüşler insanları derilerinin rengine göre beyaz, siyah, sarı,esmer ve kızıl olarak ayıran sınıflandırmaları temel almıştır.
Fransız etnoloji uzmanı Joseph-Arthur Gobineau (1816-82) ve sonradan Alman uyruğuna geçen İngiliz siyaset bilimcisi H.S. Chamberlain (1855-1927) ırklar arasında bir sınıflandırma yaparak ,bunu beyaz ırkın üstünlüğünü kanıtlayacak bir kurama dönüştürmek istediler."Ari ırk" kavramını ortaya atarak , bu ırkın insanlığın gerçekleştirdiği tüm uygarlıkların tek yaratıcısı olduğunu savundular.Bu tezler Batı Avrupada ırkçılığın körüklenmesine yol açtı.[kaynak]
Kaynaklar,
1.http://www.bradshawfoundation.com/journey/
2.https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2151154/
3.https://tr.wikipedia.org/wiki/Carl_Linnaeus
4.https://en.wikipedia.org/wiki/Houston_Stewart_Chamberlain
5.https://cernbilim.blogspot.com/2018/12/biyolojik-olarak-irk-gercekmidir.html
6.https://tr.wikipedia.org/wiki/Cermenler
7.https://www.youtube.com/watch?v=d4KcRMTKImQ&list=FLPEXCkyVQ9g-5eHDxCQEtVA&index=5&feature=plpp_video
8.https://www.turktarihim.com/Etnik_Unsurlar%C4%B1n_Ortaya_%C3%87%C4%B1k%C4%B1%C5%9F%C4%B1.html
9.Video-https://www.youtube.com/watch?v=aSkGtTDVvh8&list=FLoQR1-sKTRS065BGTK2dBFQ