Kara Ölüm Büyük Veba Salgını

0
 
Kara Ölüm Büyük Veba Salgını
Veba günümüzde bile hala tıbbi bir sorundur.Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, bir veba hastalığı zamanında tespit edilip hastaya antibiyotik reçete verilirse, hastaların yüzde 85'inden fazlası iyileşebilir. Tedavi olmayanların ise sadece yüzde 40'ı veba enfeksiyonunda hayatta kalabilirmiş.
Kara Ölüm adı verilen salgın hastalıklar silsilesinin patlak verdiği 1300-1450 tarihleri arasında dünya nüfusunun ortalama 500 milyonu geçmediğini de hesaba katttığımız zaman felaketin büyüklüğünü anlamış oluruz.
Tüm dünyada ortalama 150 yıl süren Kara Ölüm; Yersinia pestis adı verilen bakterinin yol açtığı salgın hastalıkların dünya nüfusunun üçte birini ortadan kaldırması olayıdır. Çoğunlukla Batı Avrupa’da yaygın olan hastalık mikrobu, fareler ve pireler aracılığıyla yayılmıştı. Kurbanlarını feci şekilde ortadan kaldıran hastalıkları tedavi etmek dönemin tıbbi imkanlarıyla mümkün olmayınca insanlar farklı çözümler aramışlardı: Taşıyıcı olduğu sanılan insanlar yakılıyor, Almanlar hastalıkların sorumlusu olarak gördükleri Yahudileri katlediliyordu.
Yersinia pestis nedir, ilk olarak nasıl yayılmıştır:
14. yüzyılda ilk olarak Orta Asya ve Hindistan’da ortaya çıktığı tahmin edilen Yersinia pestis mikrobu, genişleyen ticaret yolları üzerinden tüm dünyaya yayılmıştı. Mikrop en büyük kayıpların yaşandığı Avrupa’ya, Asya’dan tahıl ve eşya getiren gemilerin taşıdığı fare ve pire gibi hayvanlarla taşınmıştı. 
Pire, veba bakterisi taşıyan bir hayvanı ısırınca hastalık ona bulaşıyor. Bakteriler çoğalıyor ve pirenin yemek borusuna yapışıyor. Pire artık yutamaz olduğundan süratle çoğalan bakteriler, ısırdığı hayvanın kan dolaşımına aşılanıyor. Kemirgenlerin bakterilere karşı bir dereceye kadar bağışıklıkları var ancak üst üste pire sokması yaşarlarsa ölüyorlar ve pireler de üstünde yaşayacakları başka bir kemirgen bulmak zorunda kalıyorlar. 
Asya ile en büyük hacimli deniz ticareti Cenevizliler tarafından gerçekleştiriliyordu.
Sicilya limanlarına ulaşmaya çalışan Cenevizli ticaret gemilerinde bulunan tüm mürettebat hastalığa yakanmıştı. Hastalığın tüm Avrupa’ya yayılmasının ardından yaşanan olaylara şahitlik eden Sienalı Agnolo di Tura şöyle diyordu:“Yüzlerce insan gece gündüz ölüyordu. Herbirini kazdığımız hendeklere atıp üzerlerini toprakla örtüyorduk.
Hendekler kısa sürede dolunca hemen yenilerini kazıyorduk. 5 çocuğumu kendi ellerimle gömdüm. Hayatta kalanlar dünyanın sonunun geldiğine kanaat getirmişti.”
Her nekadar hastalık 14. yüzyılda başgöstermiş olsa da, hastalık mikrobu olan Yersinia Pestis’i tanımlamak ancak 19. yüzyılda mümkün olmuştur.
Alexandre Yersin adlı bakteriyolojist, son olarak Hong Kong’da rastlanan bakteriyi araştırmış ve Enterobacteriaceae grubuna giren bakterinin ölümcül olduğunu belirtmiştir. Pasteur Enstitüsü’nde çalışan Yersin,bakteriye kendi adını verirken, ona çare olacak ilacı da burada geliştirmiştir. Birkaç gün içerisinde kurbanını ortadan kaldıran bakteri, toplu ölümlere yol açmak amacıyla "Biyoterörizm" dahilinde de kullanılmıştır. (Söz konusu bakteri Japonlar tarafından 2. Dünya Savaşı'nda laboratuvar ortamında üretilip, Çin'e karşı kullanılmak üzere hazırlanmıştır. Çin'li esirler üzerinde denemeler yapıldığı bilinmektedir)
Tam adı Alexandre Emile John Yersin (1863 - 1943) olan bilim adamı.İsviçre asıllıdır.Oldukça içine kapanık bir yaşam sürmüş, pasteur enstitüsünde çalıştıktan sonra aniden kendini açık denizlerde gezen gemilere atmış ve güneydoğu asya'da ve bilhassa Vietnam'da araştırmalar yapmıştır. 1894'te Hong kong ta başgösteren veba salgınına Fransız hükümetinin ataması ile gitmiş, yerel yöneticilerin her türlü engellemelerine rağmen (vebadan ölen cesetlere otopsi yapmasına izin verilmemiştir) morgdaki cesetlerin yanına rüşvet karşılığı girerek sürdürdüğü araştırmalar sonucu fare ve insanlarda aynı basilin varlığını ispatlayarak adını tarihe yazdırmıştır.Veba basiline de yersinia pestis denmiştir.
 
Kara Ölüm sürecini oluşturan salgın hastalıklar hangileriydi?
Genelikle pire ısırması ile bulaşan yersinia pestis bakterisinin yol açtığı hastalıklar birbirine benzeyen 3 ayrı formda kendini gösteriyordu. Bunlardan en yaygını bubonic; yani kasık ve koltuk altı lenf bezlerinin iltahaplanması hastalığıydı. Hastalığın bulaşmasından en fazla 7 gün sonra hayatını kaybeden kişiler, bu süre içinde öncelikle yüksek ateş, şiddetli öksürük, kan kusması ardından da kasık, boyun ve koltuk altında müthiş acı veren kabarma gibi semptomlar geliştiriyorlardı. Son olarak kanın zehirlenmesi ile kurban feci şekilde can veriyordu.
En az görülen form Pneumonik olarak karşımız çıkıyor. Öncelikle akciğerleri kaplayan bakteri, buradan kan dolaşımına katılarak 2-4 gün içinde kurbanına can verdiriyor. Semptomlar ise; yüksek ateş, baş ağrısı, aşırı yorgunluk, nefes almada güçlük, göğüs ağrısı şeklinde ortaya çıkıyor.
Kediler için kara bir gün
1300'lerde Avrupa 'Kara Ölüm'olarak bilinen veba salgını ilk olarak 1300'lerde Çin'de ortaya çıktı. Kurbanların şikayetleri ağrılar, ateş ve bulantıyla başlıyordu. İnsanların dirseklerinde ve kasıklarında mor kabarıklıklar oluşuyor ve kısa sürede yumurta büyüklüğüne ulaşıp sertleşiyordu. Bu yumurtalar patladığında içinden pis kokulu siyah bir madde fışkırıyordu ancak bu rahatlama kurban için çok geç oluyordu. Çünkü hasta beş gün içinde ölüyordu.
Bunun bilinen bir tedavisi yoktu ve alınan hiçbir önlem işe yaramıyordu. Seksen yıl içinde hastalık Çin nüfusunu üçte bir oranında azaltmıştı. İyi işleyen ticaret yolları aracılığıyla da salgın batıya doğru, Hindistan ve Ortadoğu'ya ilerliyor, her gün binlerce insanın ölümüne neden oluyordu.
Hastalığa neyin sebep olduğu bulunamıyordu. 1347'de bozkır savaşçıları bir Ceneviz şehrini kuşatıp mancınıkla hastalıktan ölmüş cesetleri şehre fırlattılar. Böylece şehrin çoğunluğu hastalığa yakalandı. Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar.
Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.Bu salgına hastanın derisinin son aşamalarda koyu mor bir renge dönmesinden dolayı "Kara Ölüm" adı verildi. Derinin bu renge dönüşmesi, soluma sorunları yüzünden kanda oksijenin azalmasından kaynaklanıyordu. Hastalık bir kere bedene girdikten sonra o günün hiçbir tıp tekniği tedavi edemiyordu. Kara ölüm şehirlerin tümünü darmadağın ederken Avrupa uygarlığının da paniğe kapılmasına yol açtı
Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu "cadıların" büyülü hayvanları olduğu düşünülüyordu.
Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu. Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı.
Cenevizlileri Avrupa'ya geri getiren gemide insanlarla birlikte karaya çıkan fareler hastalığı taşımışlardı. Limanda yaşayan bir sürü kedi öldürülmemiş olsaydı fareleri yiyeceklerdi ve hastalık yayılmayacaktı. Ancak bu kemirgenler kontrolsüz kaldı ve getirdikleri hastalığı korumasız binlerce eve yaydı.
14. yüzyılda salgın hastalık Avrupa'da beş kez daha baş gösterdi. Salgın sona erdiğinde nüfusun üçte birinden fazlası ölmüştü. Kediler öldürülmemiş olsaydı ölüm oranı çok daha az olurdu.
Sorun kedilermiydi?
Orta çağdaki insanların kedileri şeytanın bir aracı olarak gördüklerine ve böylece veba dönemlerinde onları öldürdüğüne inanılmaktadır. Bununla ilgili yazılı bir kanıt bulunmuyor. İnsanlar zaten kara kedileri vebanın birincil nedeni olarak görmediler,aslında sebebini bilmedikleri için her şeyi suçladılar. Bazıları bunun Yahudilerin, bazıları da çingenelerin neden olduklarını vs düşündüler.
Veba sadece Avrupa'da değil, Orta Doğu, Çin, Hindistan vb. Bubonik veba ilk olarak 6. ve 7. yüzyıllarda belgelendi ve tahminler, etkilenenlerin yaklaşık% 40'ının o dönemde öldüğünü tahmin ediyor. En popüler web siteleri Papa Gregory IX'in 14. yüzyılda veba salgınını dahada kötüleştirdiğini iddia ediyor.
Bu doğru olabilir, ancak kesinlikle kediler resmi kararname ile öldürülmedi. Büyük Avrupa şehirlerinde ciddi hijyen sorunuda olabilir .Kedi olsun veya olmasın, kötü hijyen koşullarında, sıçanlar yine de ortaya çıkacaklardır.
Plague Doctors & Beaked Physicians | TaleWorlds Forums 
Kara ölüm’ün avrupa seyahati
İlk olarak 1331’de çin’de başlayan, 1338’de baykal gölü civarında, 1345’te aşağı volga nehri civarında görülen ikinci büyük salgın, 1345’te Kırım’daki Ceneviz kolonisini kuşatan moğol orduları vebalı ölüleri mancınıklarla şehre fırlatınca, avrupalı ticaret gemilerinin uğrak yeri olan kefe’ye sıçramıştı. 1347 ocağında Konstantinopolis’i, ilkbaharında İskenderiye’yi vurmuş, haziranda Kıbrıs’a, kasımda Kefe’den aldığı malları getiren 12 Ceneviz gemisi ile Sicilya’nın messina limanına ulaşmıştı. şehir halkı önce başına gelenleri anlamamıştı. Hastalığa yakalananlarda önce titreme, kusma, ağır kas ağrıları, ışığa duyarlılık, uykusuzluk ve çevreye ilgisizlik görülüyor; ateş hızla 40 dereceye çıkıyor, kasıklardaki lenf düğümlerinde önce fındık sonra da yumurta büyüklüğüne ulaşan kabarcıklar oluşuyordu. Hasta üçüncü ya da en fazla dördüncü gün hayata veda ediyordu. bu salgınını yaşayan İtalyan yazarı Boccacio, decameron adlı eserinde o günleri şöyle anlatır: “babalar oğullarını, anneler bebeklerini terk ediyor, hizmetçiler hanımlarından kaçıyor, noterler ölülerin son arzularını kaydetmekten vazgeçiyor,doktorlar, rahipler ve rahibeler hastaları ziyarete gitmiyorlardı.Kimse hristiyan usüllerine göre gömülemiyordu, evler birer mezarlığa dönüşmüştü.Öğle yemeğini arkadaşlarıyla yiyen biri akşam yemeğinde ataları ile cennette buluşuyordu.” açılan yaralar hızla siyaha dönüştüğü için halk hastalığa ‘kara ölüm’ adını takmıştı. ‘kara ölüm’, üç yıl içinde İspanya’dan Rusya’ya, Romanya’dan Grönland’a kadar tüm Avrupa’yı saracaktı.
Peki Veba salgını sırasında doktorlar neden garip gagalı maskeleri takıyorlardı?
Bu ürkütücü ve ilginç kombin sadece ölümcül bir moda ifadesi değildi, amaç doktoru mikroplu havadan korumaktı. Hastalık yapıcı mikrop teorisi ortaya atılmadan önceki zamanlarda doktorlar, vebanın zehirli hava yoluyla yayıldığını ve insanın ruh halinde ya da bedensel sıvılarında dengesizliğe yol açtığını düşünüyorlardı. Hoş ve keskin kokuların hastalığın yayıldığı bölgeleri dezenfekte ettiği ve koklayan kişileri koruduğu düşünülmekteydi. Bu sebeple, çiçek demeti, tütsü ve diğer kokular o dönemde oldukça yaygındı.
Veba doktorları maskelerini 55'ten fazla bitkiden oluşan bir bileşik olan tiryak ile ve engerek eti tozu, tarçın, mürrüsafi ve bal gibi bileşenlerle dolduruyorlardı. De Lorme, maskenin gaga şeklinin, havanın, doktorun burun deliklerine ve akciğerlerine girmeden önce koruyucu otların kokusuna bürünmesi için yeterli zamanı sağlayacağını düşünmüştü.
17. Yüzyılda insanlar, gagalı maskelerin zehirli havayı arıtabileceğine inanıyordu.Maalesef yanılmıştılar.Örnek bir videosunu burdan izleyebilirsiniz.
Kaynaklar
1.https://www.who.int/health-topics/plague#tab=tab_1 
2.https://en.wikipedia.org/wiki/Yersinia_pestis
3.https://en.wikipedia.org/wiki/Jewish_persecutions_during_the_Black_Death
4.Video-The infographics show-https://www.youtube.com/watch?v=m5q-PIN3KSE 
5.https://www.ancient-origins.net/artifacts-ancient-technology/secrets-behind-plague-doctor-mask-terrifying-costume-009201
6.https://museumhack.com/black-cats-black-death/

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.
Yorum Gönder (0)
Our website uses cookies to enhance your experience. Learn More
Accept !