Neden Gıdıklanınca Gülmek Zorundayız?-Neden Kendimizi Gıdıklayamayız?
Mayıs 27, 2020
0
Neden Gıdıklanınca Gülmek Zorundayız?
Bir kişi güldüğünde,sadece yüzünde 17 kas aktif hale gelir.İnsanlar neden gıdıklanıyor? Bu fenomen henüz tam olarak açıklığa kavuşmamıştır.Gıdıklanmayı sevmeyen bireyler üzerinde yapılan araştırmada, bu kişiler ayaklarından gıdıklanmış ve istemsizce kahkaha attıkları gözlemlenmiştir. Kahkaha attıkları sırada MR ile beyin faaliyetlerini incelendiğinde Hipotolamus bölgesinin aktif olduğunu tespit etmişlerdir. Kan basıncı yükselip nabzın hızlı attığı gözlemlenmiştir. Ayrıca gıdıklanmayı sevmeyen kişilerde bu süreçte, beynin ağrı bölgesinde uyarılma olduğunu belirtilmiştir. Bu da bazı insanların gıdıklanmada niçin tepki verdiklerini ve neden gıdıklanmaktan kaçmak istediklerinin bir cevabıdır.
Bir teoriye göre, vücudun savunmasız bölgelerinin kavgada otomatik olarak kendisini korumasıdır.Buna örnek hassas karın bölgesinin özellikle gıdıklanması gösterilebilir.Öte yandan, bu tür kavgalarda korumasız olan ellerin gıdıklanmadığı, ancak ayakların aslında çok tehlikede olmamalarına rağmen gıdıklanması ve kahkaha boyutundaki gülme bu teoride açıklanamaz.
Bunu, gıdıklama oyunlarında birlikte gülmenin sosyal bir işlevi olduğu ve örneğin ebeveynler ve çocuklar arasındaki bağı güçlendirdiği başka bir teori ile açıklanabilir.Amerikalı nörolog Robert R. Provine bu açıklamayı "Laughter, a scientific investigation"kitabında destekliyor"Henüz konuşamayan çocuklar için gıdıklama ve buna bağlı kahkahalar sosyal ilişkilere başarılı bir giriş sağlayabilir"diyor.Ünlü evrim teorisyeni Darwin’e görede gıdıklama, gülmek ve güldürmek üzerinden kişiler arasındaki iletişimi, sıcaklığı güçlendiren sosyal bir bağlanma mekanizmasıdır.
Evrimsel avantaj sağlıyormu?
Bununla ilişkili olarak yapılan araştırmalar, gıdıklanma içgüdüsünün evrimsel bir uyarı ve savunma mekanizmasının parçası olabileceği konusunda ipuçları sunuyor. Bu teoriye göre, en çok ayak tabanından gıdıklanıyor oluşumuz, çıplak ayakla dolaşan evrimsel atalarımız için yaşadıkları çevredeki yılan, böcek, örümcek, akrep gibi zehirli canlıların hayati tehdit oluşturmasıyla açıklanıyor.
Diğer taraftan, aslan, kaplan gibi kedigiller familyasına ait olan vahşi hayvanların avlarını boyun kısmından yakaladıklarını ve karın gibi yumuşak kısımlardan parçalayıp yemeye başladıklarını görmüşsünüzdür. Bu hayvanlarla habitatlarını paylaşmak zorunda kalmış olan atalarımızda da, boyun ve karında bulunan sinirlerin beyindeki korku bölgesini uyarma konusunda son derece hassaslaşmış olması, varsayımlardan bir diğeridir.
Gıdıklamanın bir insan icadı olmadığı açıktır.Hannover Veteriner Üniversitesi Vakfı'ndan Elke Zimmermann bunu doktora öğrencisi Marina Davila Ross ile birlikte ortaya çıkarmış.Bunu farklı maymun türlerinin gülmelerini karşılaştırarak yapmışlar.Buna göre, insanlar primat çizgisinden ayrılmadan çok öncede gülüyordu."Gülmeyi insanların ve maymunların son ortak atalarına kadar takip edebildik, "diyor Zimmermann.
Zimmermann ve Davila Ross, bakıcılar ve ebeveynleri onları gıdıklarken yedi orangutan, beş goril, dört şempanze, beş bonobo, bir Siamang ve üç insan çocuğunun yaptığı sesleri kaydetmiş.Araştırmacılar zoologlar`ın kayıt altına aldıkları maymunların şakalaşmaları, çekişmeleri ve homurdanmalarını çocukların gülüşüyle karşılaştırdıklarında, birçok akustik benzerlik buldular."Yaklaşık 800 kayıttan bir soy ağacı yaptık ve genetik soy ağacı ile aynı sonuçlara ulaştık "diyor Zimmermann.
Nöronal gıdıklanma mekanizmaları yeterince araştırılmış değil. Cildin ağrı reseptörlerinin, dokunsal reseptörlerin veya her ikisinin birlikte gıdık uyarıcısını absorbe edip iletmediği bile bilinmemektedir. Bilinen, reseptörlerin çokluğu, vücudun ne kadar gıdıklandığına dair referans sunmuyor: örneğin, parmakların uçlarında ayak tabanlarına göre daha fazla reseptör olmasına rağmen insanlar ayak tabanlarından daha çok gıdıklanıyor.
Bu mekanizmalar henüz yeni doğanlarda çalışmıyor gibi görünüyor: yaklaşık yedi ila sekiz aylık olana kadar, bebekleri istediğiniz kadar gıdıklayabilirsiniz: gülmezler.
Üstelik, yaklaşık dört ayda birçok oyunlarda çok eğlenmelerine rağmen gıdıklanmıyorlar. Örneğin, anne ya da babanın yüzünü saklayıp ardından aniden tekrar ortaya çıkmasını sağlayan gugu oyunu, bu yaştaki bebekleri güldürüyor. Gıdıklama ise güldürmüyor.
Farelerde gıdıklanıyor
Yapılan araştırmalarda farelerinde gıdıklandığı bulunmuştu.
Berlin Humboldt Üniversitesi’nden bir sinirbilimci olan Shimpei Ishiyama’ya göre, gıdıklanma aynı zamanda iyi hissetme, gülme ve oyun oynama yeteneğiyle de bağlantılı. Ishiyama, “Sinirbilimciler kaygı ve depresyon gibi kötü hislere o kadar yoğun çalışıyorlar ki, iyi hisler üzerine makale bulmak şu an oldukça zor” diyor.
“İlk başta bu fikir çok cüretkâr bir fikir gibi duruyordu. Ancak bugün görüyoruz ki, fareler çalışmalardan oldukça hoşlanıyor. Diğer çalışmalar gösteriyor ki, farelerin çıkardıkları ultrasonik sesler, zevk aldıklarına delalet ediyor. Fareler gıdıklandıkları yere sürekli geri dönüyorlar. Bu durumlarda ödülle ilişkili beyin devrelerinde nörotransmitter dopaminin tetiklendiğini de gözleyebiliyoruz. Hepsinden öte köpekler, tilkiler, koyunlar ve insan çocukları gibi birçok türde görülen, bacakları birlikte tutarak havaya sıçrama hareketi olarak tanımlanan ‘sevinç sıçrayışı’ fareler tarafından da gerçekleştiriliyor” diyor Ishiyama.
Gülen fare youtube Science videosu➦ , makalesi için➦, biyolog Jaak Pankseep: fareler gülebilir mi? | Youtube videosu➦
Neden kendimizi gıdıklayamayız?
Vücudumuz her hareket ettiğinde farklı duyumlara kapılıp kafamız karışsaydı, sağa sola yönelseydik ne olurdu? Ya da yürürken elimiz bacağımıza her çarptığında biri bize saldırıyormuş sansaydık?
Araştırmalara göre, beyincik insanların kendilerini gıdıklamasını önlüyor: kendi hareketlerini izliyor ve örneğin kendi parmakları ayak tabanlarına dokunduğunda önceden hesaplıyor.
Kendi hareketlerimiz ile başkalarının eylemleri arasında ayrım yapabilmek bu nedenle kendi varlığımız ile dış varlıkları duyumsamamızın temelini oluşturur. Bu en akıllı robotların bile taklit edemeyeceği bir özelliktir. Laboratuvarda kolay taklit edilebilecek örnekler bulmak açısından işte bu araştırmaları yapmak önem taşır.
Londra Üniversitesi’nden Sarah Jayne Blakemore, kendimizden kaynaklı hareketler ile dış kaynaklı hareketler arasında beynin çok kısa bir anda verdiği bu kararı inceleyen ilk bilim insanlarından biri oldu. Deneklerin avuç içleri başkaları tarafından gıdıklanırken ve bunu kendileri yaparken beyin taramaları çekildi. Blakemore, uzuvlarımızı hareket ettirdiğimizde beyinciğin bu hareketlere dair öngörülerde bulunabildiğini ve dokunmakla ilgili duyuların işlemden geçirildiği somatosensori (bedensel-duyusal) kortekste aktiviteyi geri plana iten ikinci bir sinyalin gönderildiğini fark etti. Bunun sonucunda, kendi kendimizi gıdıkladığımızda, başkaları gıdıkladığı kadar yoğun duyumlar hissetmez, sakin kalırız.
Blakemore bu süreci atlatıp, insanların kendi kendilerini gıdıklamasının mümkün kılınabileceğini kanıtlamak istedi. Bunun için, deneklerin bir çubuğu hareket ettirerek ucundaki süngerle bazen anında, bazen de 200 milisaniye gecikmeyle avuç içlerini gıdıklamasını sağlayacak bir makine geliştirdi. Gecikme süresi uzadıkça süngerin daha fazla gıdıklama duyusu yarattığı görüldü. Buna muhtemelen beyinciğin öngörüsü ile kişinin gerçek duyumu arasında örtüşme olmaması neden olabilirdi.
Blakemore’un bu çalışması üzerine başka araştırmacılar da beyni oyuna getirerek insanın kendi kendisini gıdıklamasının sağlanabileceğini öne sürdü. Manyetik beyin uyarısı yoluyla ayak hareketlerini kontrol ederek insanın kendi iradesi dışında elleriyle ayaklarını gıdıklamasının mümkün olduğu görüldü.
Bu konuda yapılan farklı deneyler oldu ve bazıları kafa karıştırıcı sonuçlar ortaya çıkardı. Örneğin Van Doorn deneklerini gıdıklamadan önce onlara kendi vücutlarını başkasının gözüyle görme deneyimi yaşattı. Deneklere videolu gözlükler takılarak deneyi yapan ve önlerinde oturan kişinin gözleriyle kendilerine bakmaları sağlandı. Hareketlerini eş zamanlı kılarak yavaş yavaş deney yapan kişinin vücudunu kendileri gibi algılamaya başladılar.
Bu yanılgının ortasında deneklerin her iki bedeni de aynı anda gıdıklayan bir kolu harekete geçirmesi gerekiyordu. Hangi bedenin kendilerine ait olduğu konusunda kafaları karışan denekler gıdıklanmadılar. Van Doorn şu sonuca vardı: “Başkasının bedenine geçmiş olma hissine kapılsanız da kendi kendinizi gıdıklamanız mümkün değildir.” Rüyada da insanın kendi kendisini gıdıklamasının olanaklı olmadığı görüldü.
Van Doorn, şizofreni hastalarının kendi kendilerini gıdıklayabildiklerini, bunun nedeninin ise uzuvların delüzyonal (kuruntusal) harekete geçmesiyle ya da hareketlerinin kaynağını tespit etmede sorun yaşamalarıyla bağlantılı olabileceğini söylüyor.
Kaynaklar
1.https://www.bbc.com/future/article/20150109-why-you-cant-tickle-yourself
2.https://www.nature.com/articles/nn1198_635
3.https://www.mitpressjournals.org/doi/abs/10.1162/089892999563607#.VK1mYRD2fEc
4.https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/12627757/
5.https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24270589/
6.https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fnhum.2014.00717/full
7.https://www.nature.com/articles/nn1198_635
8.https://www.sueddeutsche.de/wissen/biologie-hihihihihihi-1.3382589-2
9.https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/19500987/
10.Science video-https://www.youtube.com/watch?v=KnHtxknPVvg&feature=youtu.be
11.https://www.sciencemag.org/news/2016/11/watch-these-ticklish-rats-laugh-and-jump-joy
12.Video-SciShow-https://www.youtube.com/watch?v=LzGT3ICgB7A&list=RDLzGT3ICgB7A&start_radio=1
Tags